ASCUS “Atypical Squamous Cells of Undetermined Significance” ifadesinin kısaltılmış halidir ve en genel şekli ile “önemsiz belirsiz atipik skuamöz hücreler” olarak tanımlanabilir. Çoğunlukla uygulanan pap smear testi neticesinde bu bulgu elde edilir ve rahim ağzı hücrelerinde normalden daha farklı bir görünüm olduğunu işaret eder. Rahim ağzı hücrelerinde anormal bir durum vardır ancak bu farklılığın ciddiyeti belli değildir. Bir başka deyişle smear testi sonucunun riskli olup olmadığı net olarak belli değildir de diyebiliriz.
Genellikle kadınlar pap smear testi sonucunda ASCUS çıktığında endişeye kapılabiliyor. Oysa bu sonuç kanser olduğunuz anlamına gelmez. Sadece ek incelemelere ihtiyaç duyulduğunun göstergesidir ve sadece bu bulgu ile kanser tanısı konması mümkün olamaz. Bu terimin sadece pap smear test sonuçlarının değerlendirmesinde kullanılan bir terim olduğunu belirtmeliyiz. Rahim ağzında hücresel bazda bazı değişikliklerin meydana geldiğini anlamayı sağlar. Bu değişiklikler her zaman kanser öncüsü değişimler ya da kanser ön belirtisi değildir. Hatta patolojik ilerleme riskinin bir hayli düşük olduğunu da söyleyebiliriz. Anormal değişim olan hücrelerde kendiliğinden düzelme ihtimali de vardır.
Kanser ile bu hücresel değişim arasındaki bağlantıyı çok daha detaylı şekilde aktaracağız. Ancak öncesinde ASCUS hakkında gerekli tüm bilgileri edinebilmeniz için sıklıkla merak edilen diğer sorulara yanıt verelim. Böylelikle konunun çok daha anlaşılır bir boyut kazanması mümkün olacaktır.
Yazı İçeriği
ASCUS Ne Sıklıkta Görülür?
Rahim ağzı taraması için uygulanan pap smear testinde ASCUS bulgusuna oldukça sık rastlanır. Genel olarak toplumda bu bulgunun elde edilme sıklığının % 3 ile % 5 arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Her 100 kadından 3’ü – 5’i yaptırdıkları pap smear testi sonucunda bu bulgunun olduğunu görüyor. Kadınlar arasında görülme sıklığı yaş gruplarına göre değişkenlik gösterebiliyor. Genç kadınlarda görülme sıklığının daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Genç kadınlarda görülme oranı % 1 ile % 3 arasındadır. Ancak menopoz dönemi sonrasında bu oran biraz daha yükselir.
Toplumda görülme sıklığı konusunu ele alırken HPV (Human Papillomavirus) konusuna da değinmek gerekir. Çünkü HPV virüsü olan kadınlarda ASCUS’un görülme sıklığı daha yüksektir. HPV enfeksiyonu olan kadınların pap smear testini mutlaka düzenli biçimde yaptırması gerekir. Bu virüs, rahim ağzı kanseri riskini artırır ve rahim ağzı kanserinde erken tanı konabilmesi önemlidir. Bu noktada pap smear testinin önemi daha net ortaya çıkar.
ASCUS Neden Olur?
Genel olarak ASCUS nedenlerine şu örnekleri verebiliriz:
- HPV enfeksiyonu (CIN1, CIN2 ve CIN3)
- Vajinal bakteri veya mantar enfeksiyonları
- Rahim ağzı enfeksiyonları
- Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
- Rahim ağzında irritasyona neden olan durumlar
- Cinsel ilişki
- Hormonal değişimler
- Menopoza girmek
- Rahim ağzı ya da rahim kanseri
- Daha önce geçirilen bazı cerrahi müdahaleler
Smear Sonucunuz ASCUS Çıkarsa Kanser Riski Nedir?
Öncelikle pap smear sonucunda ASCUS çıkması halinde 5 yıl içerisinde kanser gelişme riski bulunsa da bu riskin %1’den daha düşük olduğunu belirtmeliyiz. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar 25 – 29 yaş arasında olan ve HPV pozitif olan kadınlarda dahi kanser riskinin ilk 5 yıl içerisinde % 0.1’lerde olduğunu gösteriyor. Yaş aralığı 30 – 60 olduğunda ise oran % 0.5’e yükseliyor. 60 yaş üstünde ise bu oranın % 0.9 olduğunu eklemek gerekir.
ASCUS Belirtileri Nelerdir?
Çoğunlukla rahim ağzı hücrelerindeki değişiklikler belirti vermez, sadece enfeksiyon ya da irritasyona bağlı olarak bazı semptomlar yaşanabilir ve bu belirtiler de vajinal akıntıda artış ya da değişimler, kaşıntı, yanma şeklinde olabilir. Rahim ağzı smear testi neticesinde ASCUS tespit edildiğinde de hastaların pek belirti hissetmediğini eklemeliyiz. Bu gibi durumlarda hastada çeşitli şikayetler de meydana gelmez. Sadece rutin olarak yapılan ya da farklı bir nedene bağlı olarak yapılan smear testinde bu durum saptanır.
Hastalarda kimi zaman genital bölgeyle ilgili yanma, kızarıklık, vajinal akıntı gibi şikayetler olsa da bu şikayetlerin nedeni genellikle farklıdır. Hücresel bazda meydana gelen değişimler yani “Atypical Squamous Cells of Undetermined Significance” değildir. Yine de bazı şikayetleriniz varsa mutlaka doktorunuza bilgi vermelisiniz çünkü ASCUS’tan bağımsız olarak daha farklı bir sağlık sorununuz olabilir.
ASCUS Çıkarsa Ne Olur?
Hasta 25 yaş altındaysa ve ASCUS mevcutsa 1 yıl sonrasında pap smear testinin tekrarlanması gereklidir. Bazı ender durumlarda doktorunuz ileri tetkiklerin yapılmasını isteyebilir ya da testin tekrarlanması için 1 yıl beklenmemesini önerebilir. Bu sürenin sonunda pap smear testi yeniden tekrarlanır ve yine rahim ağzı hücrelerinde bir anormallik varsa bu durumda kolposkopi işleminin yapılmasına ihtiyaç duyulur. Ancak HPV pozitif sonucunun alınması ve yüksek risk tespit edilmesi halinde beklenmemeli, kolposkopi işlemi kısa zamanda yapılmalıdır.
ASCUS Saptananlarda HPV Ne Sıklıkta İzlenir?
Yapılan incelemelerde testte ASCUS saptanan kadınların % 30’u ila % 60’ında HPV olduğu belirlendi. Elbette bu durum HPV pozitif olan her kadında mutlaka ASCUS’un olacağını göstermez. HPV virüsünün olması mutlaka rahim ağzı hücrelerde anormal değişimlerin olacağı anlamına da gelmez. Sadece bu kişilerin pap smear testinin düzenli olarak yaptırmaları ve rutin jinekolojik kontrollerini aksatmaması önemlidir, bu konuda dikkat edilmesi, doktorun önerilerinin ciddiye alınması yeterli olacaktır.
ASCUS Ne Kadar Sürede Normale Döner?
Çoğunlukla 6 ay gibi bir sürede normale dönme gözlemlenir. Fakat her hastada ASCUS durumunun normalde dönme süresi değişebilir ve normale döneceğine dair kesin bir ifadede bulunmak doğru olmaz. Kontrollerin mutlaka yaptırılması, pap smear testinin tekrarlanması gereklidir. Enfeksiyon gibi herhangi bir rahatsızlık varsa tedavisi yapılmalıdır.
Enfeksiyon ASCUS Yapar Mı?
Evet, enfeksiyondan kaynaklı olarak pap smear testi sonucunda ASCUS bulgusu elde edilebilir. Bu bulgu hücrelerdeki bazı anormallikleri ifade eder ve bu anormalliklerin pek çok farklı nedeni olabilir. Rahim ağzı bölgesinde meydana gelen enfeksiyonlar bu nedenlerden biridir. Bununla birlikte HPV virüsü, bakteriyel ya da fungal enfeksiyonlar da nedenler arasında yer alır. Enfeksiyondan kaynaklı olarak bu bulgunun gözlemlenmesi durumunda hücresel değişikliklerin kendiliğinden düzelme ihtimali son derece yüksektir. Aynı zamanda değişikliklerin düşük düzeyli olduğunu da ekleyebiliriz.
Doktor tarafından istenecek bazı ek testler ile ASCUS’un enfeksiyon kaynaklı olup olmadığının belirlenmesi mümkün olabilir. Örneğin HPV testi daha önce yapılmadıysa doktorunuz bu testi yaptırmanızı isteyebilir. Bu sayede HPV varlığının belirlenmesi mümkün olur ve bazı hastalarda daha farklı tetkiklerin yapılmasına da gerek duyulabilir. Özetlemek gerekirse enfeksiyon ya da geçici olan daha farklı bir nedenle de smear sonucunda bu bulgu olabilir.
ASCUS Kanser Belirtisi Midir?

Tek başına sadece ASCUS bulgusu ile kanser tanısı konamaz. Aynı zamanda bu hücresel düşük düzeyli değişimler de tek başına kansere sebebiyet vermez. Eğer yüksek riskli bir HPV enfeksiyonu tespit edilirse bu durumda kanser riskinden söz edebiliriz. Fakat bu da tek başına kişinin kanser olduğunu göstermez, sadece risk olduğu dikkate alınır ve düzenli takip ya da kontroller ile olası kanser vakasının erten tespiti hedeflenir. Çünkü yüksek riskli HPV virüsü rahim ağzı kanseri riskinin olduğunu gösterir ve 10 ila 15 yıl sonrasında da kanser olabilir. Dolayısıyla kontrollerin aksatılmaması, bu kişiler için daha fazla önem taşıyan bir unsurdur.
ASCUS Negatif Ne Demek?
Smear testi sonucunun ASCUS negatif olması, atipik skuamöz hücreler olmadığını gösterir. Bu nedenle ek bir takip ya da tetkik gerekmediği gibi herhangi bir tedavinin uygulanmasına da gerek duyulmaz. Bu kadınların düzenli jinekolojik kontrollerine gitmesi ve düzenli periyotlarla pap smear testi yaptırması yeterli olacaktır.
ASCUS Tedavi Yöntemi Nelerdir?
Test sonucunda ASCUS olması tedavi gerektiren bir durum değildir. Doktorunuz tarafından ek tetkiklerin istenmesi ya da takip edilmesinin önerilmesi, mutlaka bir tedavi uygulanması gerektiği anlamına gelmez. Yapılması gerekenlere ise şu örnekleri verebiliriz:
Yeniden Smear Testinin Uygulanması
Bir süre beklenmesi ve sonrasında hastanın yeniden pap smear testi yaptırması gerekebilir. Bu süre 6 ay olabildiği gibi 1 yıl da olabilir. Yeniden pap smear testinin ne zaman yapılması gerektiğini doktorunuz size bildirecektir. Testin yeniden yapılmasının nedeni ise hücrelerdeki değişimin kendiliğinden düzelip düzelmediğinin tespit edilmesidir.
HPV Testinin Uygulanması
Rahim ağzı kanseri kadınlar arasında oldukça yaygındır ve bu nedenle HPV virüsünün olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Dolayısıyla smear testinde ASCUS’un belirlenmesinin ardından doktorunuz HPV testinin yapılmasını talep edebilir. HPV testi negatif çıkarsa bir problem yoktur ancak pozitif ve yüksek riskli çıkarsa bazı ek tetkiklerin yapılması gerekebilir.
Kolposkopi
Rahim ağzının daha yakından incelenmesi için uygulanan bir işlemdir. Kolposkopi ile yapılan bu incelemede rahim ağzında anormal değişimlerin olup olmadığına bakılır. Şayet şüphe uyandıran normal dışı bir değişim varsa biyopsi yapılması da tercih edilebilir.
Biyopsi
Kolposkopi işlemi sırasında bir doku örneği alınmasıdır. Bu doku örneği laboratuvar ortamında patolojik incelemeden geçirilir. Böylelikle kanser durumunun mevcut olup olmadığının belirlenmesi sağlanır. Biyopsi işleminin sonucunun potansiyel tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesinde de önem taşıdığını ekleyelim.
Atipik Skuamöz Hücreler ASCUS Nedir?
Atipik skuamöz hücreler, rahim ağzında gözlemlenen hücresel basit değişimlerin olduğuna dair bulgudur. Kadınlarda pap smear testi neticesinde ASCUS bulgusu elde edilebilir. Bazı hücrelerin normalden daha farklı görünmesi olarak ifade edilebilen bu tabloda hücrelerdeki değişim oldukça hafif seviyededir. Skuamöz hücreler, rahim ağzının dış kısmını kaplayan ve düz, yassı bir görünüme sahip olan hücrelerdir. Bu hücrelerdeki anormal görünüm ise genellikle boyutları, şekli ya da çekirdeklerindeki değişimleri ifade eder.
Daha önce de değindiğimiz gibi skuamöz hücrelerdeki değişim tek başına kişinin kanser olduğunu göstermez. Kanser tanısı için daha farklı tetkiklerin yapılmasına ihtiyaç vardır. HPV virüsü, farklı enfeksiyonlar, vücudun hormon seviyelerindeki değişimler skuamöz hücrelerde de değişime neden olabilir. Çoğunlukla bu değişim kısa sürelidir ve kendiliğinden düzelir. Çok ender durumlarda değişim devam eder ve hücrelerdeki değişim riskli bir tabloya dönüşür.
Bu riskli durumun olası en erken dönemde belirlenmesi için de skuamöz hücrelerdeki değişim yakından takip edilmesine ihtiyaç vardır. Şayet doktorunuz yüksek risk tespit ederse zaten ileri tetkikler yapılmasını isteyecektir.
Epitelyal Hücre Anormalliği Nedir?
Epitelyal hücre anormalliği de çoğunlukla pap smear testi ile elde edilebilen bir bulgudur. Daha farklı tıbbi görüntüleme yöntemlerinde de bu bulgu elde edilebilir. Hücrelerin olması gerekenden yani normalden daha farklı görünme potansiyelini ifade eder. Rahim ağzı kanseri taramalarında kullanılan ASCUS kavramı gibi epitelyal hücre anormalliği de hafif düzeyde olabilir. Bu durumun pap smear testlerinde sık karşılaşılan bir durum olduğunu söyleyebiliriz.
ASC
Atipik skuamöz hücreler kısaca ASC olarak adlandırılır. Hücrelerin normalden farklı görünse de bu durum doğrudan kanserle ilişkilendirilmez. Çünkü hücresel değişim hafif düzeyde olur. Ancak mutlaka durumun takip edilmesi gerektiği de unutulmamalıdır.
AGC
Atipik bez hücreleri de kısaca AGC olarak ifade edilir. Rahim ağzı tarama testinde ender görülen bir bulgudur. Rahim ağzında bulunan bez hücrelerde anormallik olduğunu gösterir. Kanser öncesi durumu işaret edebilir ve bu nedenle mutlaka ek tetkiklerin yapılması gereklidir. Her AGC bulgusu kişinin kanser olduğunu göstermez ve bu nedenle daha detaylı bir değerlendirme yapılması son derece önemlidir.
LSIL
Düşük dereceli silindir hücre değişiklikleri LSIL olarak adlandırılır. Rahim ağzı taraması için yapılan pap smear testinde hafif derecede bir epitelyal hücre anormalliği olduğunu gösterir. Kanser ihtimalinin bir hayli düşük olduğunu eklemek gerekir. Çoğunlukla LSIL durumunun HPV ile alakalı olduğunu ve bu kişilerin de mutlaka takip edilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
HSIL
HSIL ile yüksek dereceli silindir hücre değişikliklerini ifade eder. Uygulanan pap smear testinde yüksek seviyede bir epitelyal hücre anormallikleri vardır. Bu bulgu kesinlikle ciddiye alınmalıdır çünkü kanser öncüsü durumu işaret ediyor olabilir. Smear sonucunda HSIL olan kişilerde mutlaka kolposkopi ve biyopsi yapılması gerekir.
Rahim ağzı kanserinde erken tanı tedavinin başarı oranının daha yüksek olması anlamına gelir. Bu nedenle smear testinin düzenli yaptırılması, sonuçların detaylıca ele alınması ve takip edilmesi gereken tabloların belirlenmesi önemlidir.
Ne Sıklıkta Pap Smear Testi Yaptırmalıyım?
Her kadın ASCUS konusundan bağımsız olarak pap smear testinin ne zaman ve ne sıklıkla yaptırılması gerektiği konusunda bilgi sahibi olmalıdır. Bu test, rahim ağzı kanseri tarama testi olarak değerlendirilir. Mutlaka istisnasız tüm kadınların düzenli olarak bu testi yaptırması gereklidir. Çünkü rahim ağzı kanseri kadınlar arasında oldukça yaygındır ve erken tanı ise tüm kanserlerde olduğu gibi rahim ağzı kanserinde de hayat kurtarır.
Rahim ağzı kanseri tarama testinin en sıklıkla yapılması gerektiği kişinin yaşına, genel sağlık öyküsüne, en son yapılan pap smear testinin sonucuna, cinsel aktiflik durumuna bağlı olarak değişebilir. Genel olarak bir fikir vermesi bakımından sizlere şu bilgileri aktarabiliriz:
Smear Testine Başlama
Ne zaman smear testi yapılmaya başlanmalı sorusunun yanıtı 21 yaştır. Cinsel olarak aktif olsun ya da olmasın 21 yaşından itibaren düzenli bir biçimde rahim ağzı tarama testinin yapılması önemlidir. Uygulanan ilk testin sonucuna bağlı olarak doktorunuz ne sıklıkla bu testi yaptırmaya devam edeceğiniz konusunda size bilgi verecektir.
30 Yaş Sonrası
Kadınların 30 yaştan sonra aktif bir cinsel hayatı bulunuyorsa pap smear testiyle birlikte HPV tarama testini de yaptırması gereklidir. Şayet HPV virüsü tarama testi sonucu negatif çıkarsa 2 yılda bir smear testi yapılmaya devam edebilirler. Ancak HPV testi sonucu pozitif çıkarsa risk grubuna bakılır. Yüksek risk varsa yılda bir defa hatta 6 ayda bir defa testi yapılması doktorunuz tarafından önerilebilir.
65 Yaş Sonrası
Kadınlar 65 yaş sonrasında son 10 yıl içerisinde yaptırdıkları pap smear testinin sonucunda bir sıkıntı bulunmuyorsa ve HPV testi sonucu negatifse artık pap smear testi yaptırmayabilirler. Ancak bu durumda aile öyküsü ve ailede kanser vakasının olup olmadığı gibi durumlar da dikkate alındığından bu konuda doktorunuzun önerini dikkate almanızı tavsiye ederiz.
Herhangi bir şüpheli durum ya da yüksek risk mevcudiyeti varsa söz konusu tarama testlerini daha sık yaptırmanız gerekebilir. Siz de ASCUS hakkında merak ettiğiniz soruları yorum bölümüne yazabilirsiniz.
İlginizi çekebilir –>Rahim ağzında yara
Kızlık zarının işlevi sıklıkla merak edilen konulardan biridir. Hymen olarak adlandırılan bu dokunun fonksiyonel bir görevi bulunmuyor. Aynı zamanda kızlık zarının bir organ olmadığını da ekleyelim. Kız bebekler anne karnındayken, gebeliğin 7. haftası ile 12. haftası arasında bu doku oluşur.
Vajina girişinin yaklaşık olarak 1,5 cm kadar iç kısmında yer alan kızlık zarının işlevi uzun zaman tartışıldı. Vajina girişinden mikropların rahme ulaşmasını önlediği düşünülüyordu. Ancak kızlık zarının orta kısmında küçük bir delik olması bu teorinin geçerliliğini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle kızlık zarının işlevi olarak rahmi ve vajina girişinin açıldığı organları mikroptan koruduğundan söz edilemez.
Yazı İçeriği
Kızlık Zarının Yapısı Neye Benzer?
Özellikle genç kızlar, kızlık zarının işlevi kadar hymen dokusunun neye benzediğini de merak edebiliyor. Her kadında kızlık zarının aynı yapıya ve aynı görünüme sahip olduğundan söz edilemez. Ağız içi mukozası yapısına benzer bir yapıda olan kızlık zarının çoğunlukla 3 – 4 mm kalınlığa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Kıvrımlı bir yapıdadır ve iç dudaklar ile benzerlik gösterir. Esnekliği ise oldukça değişkendir. Halka ya da çembere benzeyen bir yapıda olduğunu, renginin sanıldığı gibi beyaz değil ağız içi mukozasına benzer olduğunu da ekleyelim. İlk cinsel ilişkide hymen dokusu genellikle saat 3 ya da 9 yönünde yırtılır çünkü penisin uyguladığı baskı en çok dokunun bu kısımlarında gerilmeye neden olur.
Kızlık Zarının Çeşitleri Nelerdir?

Sadece kızlık zarının işlevi değil kızlık zarının kaç çeşit olduğu konusu da sıklıkla gündeme geliyor. Çok sayıda farklı hymen dokusu tipi olduğunu belirtelim. Hangi tipte olduğu, kızlık zarının işlevi konusunda bir etkiye sahip değildir. Kızlık zarı çeşitleri aşağıda şu şekilde belirtilmiştir:
Septalı Hymen
Bu tipte olan hymen dokusunda orta kısımda bir uzantı bulunur ve kızlık zarını ikiye böler. Dokudaki bu yapı, ilk cinsel ilişkide kanamanın bir miktar daha fazla olmasına neden olur. Kimi zaman cinsel ilişkide zorlanma da söz konusu olabilir ve bu gibi durumlarda cerrahi müdahale ile kızlık zarının alınması gerekir.
Kribriform Hymen
Kribriform hymen tipi kızlık zarının ise orta bölümünde kabarık delikli bir görüntü hakimdir. Bu tip hymen dokusunda da çiftlerin cinsel ilişkiye girmesi mümkün olmaz ve dolayısıyla operasyon ile dokunun alınması gereklidir.
Yarı Septalı Hymen
Septalı kızlık zarı gibi orta kısımda bir doku kalıntısı mevcuttur ancak bu tipte zar tamamen ortadan bölünmez. Bu nedenle çiftlerin cinsel ilişkiye girmesini engellemez.
Kresentrik Hymen
Bu tipte ise kızlık zarı yarım ay şeklindedir ve ağrılı, zor bir cinsel ilişkiye sebebiyet verir. Dolayısıyla kızlık zarının operasyon ile alınmasına ihtiyaç olabilir.
Labial Hymen
Hymen dokusunun kalın ve kenarlı olması labial hymen olarak adlandırılır ve bu tip kızlık zarı ortasında bir boşluk yokmuş gibi bir görüntü sergiler. Çiftlerin cinsel ilişkiye girmesi zorlaşabilir ve kızlık zarının bütünlüğünü kaybetmesi durumunda kanama fazla olabilir. Ender durumlarda kızlık zarının alınması gerekebilir.
Anüler Hymen
Anüler tipte kızlık zarının elastik bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle cinsel ilişkide esner ve damar yapısının da bir hayli ince yapıda olması göze çarpar. Damar yapısının ince olması kanama olmamasına ya da çok az olmasına sebebiyet verebilir.
Fimbriad Hymen
Hymen dokusunun ortaya bakan kısmının girintili çıkıntılı bir yapıda olur. Cinsel ilişki esnasında zorluğa neden olması ise ender görülür.
Imperfore Hymen
Kızlık zarının hiç oluşmamış olmasına imperfore hymen adı verilir. Vajina girişi kapalı olur ve bu nedenle regl dönemine girilmeden hemen önce bir ameliyat yapılması gerekir.
Kızlık Zarı Nasıl Görünür?
Kadınların kızlık zarının işlevi ya da görüntüsü hakkında doğru bilgilere sahip olmaları önemlidir. Vajina girişinin 1 – 2 cm iç kısmında yer alan kızlık zarı her ne kadar zar olarak adlandırılsa da aslında bir doku parçasıdır. Kalınlığı her kadında farklıdır ancak bir zardan daha kalın bir forma sahip olduğunu söyleyebiliriz. Kıvrımlı olan hymen dokusu çoğunlukla yuvarlağa yakın bir görünüm sergiler ve orta kısmında da küçük bir delik yer alır ve adet kanı bu delikten atılır.
Ancak bu dokunun orta kısmında delik olması, kızlık zarının işlevi olarak değerlendirilmemelidir. Anatomik olarak bu deliğin bulunması önemli çünkü aksi halde adet dönemlerinde kan dışarı akamadığı için içeride birikir ve enfeksiyona neden olurdu. Hymen dokusunun kalınlığı ve esneklik düzeyi de kişiden kişiye değişkenlik gösterir.
Merak edenler için –> Kızlık zarı bozulduğu nasıl anlaşılır
Evde Kızlık Zarı Kontrolü Yapılabilir Mi?
Kimi zaman kadınlar evde kızlık zarının yırtılıp yırtılmadığını kendileri kontrol etmek isteyebiliyor. Bu da kızlık zarının işlevi kadar merak edilen hususlardan biridir. Vajinanın hemen giriş kısmında yer alan kızlık zarının kişinin ayna karşısına geçerek görmesi mümkündür. Bu doku gözle görülebilir ve aynı zamanda parmak ile hissedilebilir ancak kişinin kendi kendine muayene etmesi mümkün olmaz.
Öncelikle bu muayenenin uzmanlık gerektirdiğini belirtmeliyiz. Kadınlar ayna yardımı ile kızlık zarını görebilseler bile bu dokuda yırtılma ya da delinme olup olmadığını anlamaları mümkün değildir. Daha önce kızlık zarının işlevi konusunda da kısaca değindiğimiz gibi bu dokunun çok farklı tipi var. Yırtılmış olan kızlık zarının halen bütünlüğünü koruyor gibi görünmesi söz konusu olabilir. Bunun tam tersi bir izlenim de edinilebilir. Dolayısıyla evde kızlık zarı kontrolü ile yanıltıcı bir izlenim edinilme ihtimali son derece yüksektir.
Bu konuda kritik olan unsurlardan biri de parmak ile kızlık zarının kontrol edilmesi sırasında kızlık zarının yırtılabilecek olmasıdır. Bütünlüğünü kaybetmemiş olan hymen dokusu parmak ile kolayca delinebilir. Bu açıdan bakıldığında da evde kızlık zarı kontrolünün sakıncalı olabileceğini eklemeliyiz.
Kızlık zarının kontrol edilmesi için kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurulabilir. Yapılan basit bir muayene ile doktorunuz kızlık zarının bozulup bozulmadığını size söyleyebilir. Bu muayenenin dakikalar içerisinde tamamlandığını, herhangi bir cihaz kullanımına gerek olmadığını ve hiçbir şekilde acı, ağrı yaratmadığını da ekleyebiliriz.
Bilginiz olsun –> Kızlık zarı dikimi
Kızlık Zarının Bozulduğunu Erkek Hisseder Mi?
Kadınların kızlık zarının işlevi ile alakalı olarak merak ettikleri bir diğer husus da hymen dokusunda yırtılma olduğunda partnerin bunu hissetme olasılığıdır. Bu olasılık son derece düşük olsa da kızlık zarının anatomisi hakkında yeterli bilgiye sahip olan ve cinsel deneyimi de bulunan bir erkeğin hissetmesi mümkün olabilir. Ancak erkek hissetmese bile ilk cinsel ilişkide yüksek olasılıkla bir kanama olacaktır. Bu kanama kızlık zarının işlevi değildir ancak kızlık zarının yırtıldığının en net göstergesi olarak kabul edilir.
Kızlık Zarına Yapılan Cerrahi Operasyonlar Nelerdir?
Kızlık zarı ile ilgili ne gibi ameliyatlar yapılıyor konusu da kızlık zarının işlevi ile ilgili olarak gündeme gelebiliyor. Hymen dokusu ile ilgili yapılan operasyonların ilki kızlık zarı dikimini. Kızlık zarı dikimi kalıcı ve geçici olmak üzere iki farklı teknikle gerçekleştirilebilir.
Bir diğer operasyon da ameliyat ile kızlık zarının alınması yani hymenektomi oluyor. Kızlık zarının cinsel ilişkiye engel olması, aşırı sancılı adet görme gibi sıkıntılar ya da kızlık zarının tamamen kapalı olması gibi durumlarda ameliyat ile hymen dokusu çıkarılıyor. Siz de kızlık zarının işlevi konusunda sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.
İlginizi çekebilir –> Kızlık zarı zedelenmesi
Yumurtalık aldırma işleminin gerçekleştirildiği operasyon ooferektomi olarak adlandırılır ve bu operasyon rahmin alınması sırasında da gerçekleştirilebilir. Çoğunlukla yumurtalıklarda meydana gelen kist ve tümörler nedeniyle bu ameliyat yapılıyor olsa da farklı nedenlerle de gerçekleştirilebilir. Operasyon kapsamında sadece tek bir yumurtalık çıkarılabildiği gibi her ikisinin de alınması söz konusu olabilir.
Yazı İçeriği
Yumurtalık Aldırma (Ooferektomi) Türleri Nelerdir?
Tek ya da her iki yumurtalığın da alınması için yapılan bu operasyonda farklı teknikler kullanılabiliyor. Yumurtalığın neden alınmasının gerektiği gibi unsurlara bağlı olarak mevcut teknikler arasından en uygun olanı, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından belirlenir ve operasyon planlaması hastaya özel olarak gerçekleştirilir. En sık uygulanan ooferektomi türleri ise şöyledir:
Unileteral (Tek Taraflı) Ooferektomi
Unileteral ooferektomi yumurtalıklardan sadece birinin alındığı cerrahi girişimdir. Çoğunlukla tek taraflı olan yumurtalık kistleri, iyi huylu olduğu belirlenen tümörler ya da apseler gibi durumlarda tercih edilir. Kimi zaman da uygulanan tedaviler ile başarı elde edilemediğinde cerrahi operasyon ile yumurtalığın alınması gerekir.
Bilateral (Çift Taraflı) Ooferektomi
Hastanın her iki yumurtalığının ve beraberinde yumurtalığa uzanan tüplerin alınması gerektiğinde bilateral ooferektomi tekniği tercih edilir. Çift taraflı ooferektominin uygulanma nedeni ise hastalığa neden olan unsurun tamamen ortadan kalkmasını sağlamaktır. Bu operasyon gerçekleştirildiğinde kişinin adet döngüsünün de son bulacağını eklemek gerekir.
Salpingo – Ooferektomi
Özellikle hastaya yumurtalık kanseri tanısı konduğunda uygulanan bir ooferektomi tekniğidir. Aynı zamanda en sık uygulanan tekniklerden biri olduğunu de söyleyebiliriz. Operasyonda yumurtalıklar ve fallop tüpleri alınır.
Profilaktik (Önleyici) Oorefektomi
Profilaktik ooferektomi ise koruyucu ve önleyici operasyonlardan biridir. Bazı kadınlarda ilerleyen yaşlarda kanser olma riskinin azaltılmasına yönelik olarak gerçekleştirilir.
Yumurtalık Aldırma Kimlere Yapılır?
Farklı rahatsızlıklara bağlı olarak yumurtalık aldırma işlemlerinin yapılabildiğini belirtelim. Bazı durumlarda tek çözüm cerrahi girişimdir ve kısa zamanda operasyon uygulanır. Bazı durumlarda ise farklı tedavi seçenekleri denenir ancak sonuç alınamaz. Bu durumda hastalığın tedavisinde tek seçenek cerrahi girişim olur. Yumurtalık aldırmanın en sık uygulandığı nedenler şu şekildedir:
- Yumurtalıkta apse olması
- Fallop tüpünde irin dolu keseciklerin bulunması
- Yumurtalık kanseri
- Rahim iç tabakasının yumurta bölgesinde olması
- İyi huylu olan tümör ya da kist gibi kitlelerin mevcudiyeti
- Yumurtalık dönmesi ya da bükülmesi
- Yüksek risk grubunda olan kadınlarda yumurtalık kanseri ya da meme kanseri riskinin azaltılması
Yumurtalık Aldırma Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Yukarıda söz ettiğimiz gibi yumurtalık aldırma farklı tekniklerle yapılabiliyor ve operasyonun genel anestezi altında gerçekleştiriliyor olması nedeniyle hastanın acı duyması da mümkün olmuyor. Ameliyatın nasıl yapıldığına değinmeden önce hazırlık sürecinden söz edelim.
Ameliyat öncesinde kan sayımı testi gibi bazı tetkikleri yaptırmanız gerekebilir. Aynı zamanda ultrason ve bilgisayarlı tomografi görüntülemelerine de ihtiyaç olacaktır. Kullandığınız ilaçlar ve mevcut hastalıklarınız hakkında doktorunuzu bilgilendirin. Bazı ilaçları kullanmayı geçici olarak bırakmanız gerekebilir.
Ameliyat açık teknikle yapılabildiği gibi laparoskopi ile de yapılabilir. Karın bölgesinin alt kısmına bir kesi uygulanır. Bu kesi yardımı ile yumurtalıklara ulaşılır ve yumurtalığın, bu organı çevreleyen dokulardan ayrılması sağlanır. Ardından yumurtalık vücuttan tahliye edilir. Kesi uygulanan bölgeye dikiş atılmasıyla birlikte yumurtalık aldırma operasyonu tamamlanmış olur.
Yumurtalık Aldırma Operasyonunun Yan Etkileri Neler?
Bu operasyon da cerrahi bir müdahale olduğundan çeşitli yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunlar arasında yaygın görülenleri şu şekilde özetleyebiliriz:
- Mide bulantısı
- Kusma
- İdrar yaparken zorlanma
- Nefes alırken zorluk çekme
- Kesi uygulanan bölgede hafif şişlik ve kızarıklık
- Karın bölgesinde ağrı
- Baş ağrısı
Bu yan etkiler komplikasyon ile karıştırılmamalıdır, bazılarının nedeni anestezi uygulanmasıdır ve yan etkiler kısa zamanda kendiliğinden geçer.
Yumurtalık Aldırmanın Zararları Nelerdir?
Son yıllarda yumurtalık aldırma ile kanser olmanın önlenmesi fikrinin toplumda bir hayli yaygınlaştığını belirtmeliyiz. Gerekmedikçe bu operasyonun yapılması ya da rahmin alınması gibi işlemlerin çok fazla önerilmediği bilinmelidir. Yumurtalık kanserinin ölümle sonuçlanma riski % 1 iken bu oran kalp krizi durumunda % 50’ye çıkıyor. Rahmin alınmasının ise kalp krizi riskinin tam 3 kat arttırdığı tahmin ediliyor. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda kanser olmamak için sağlıklı olan rahmin ya da yumurtalıkların alınması, önerilen bir tedbir değildir.
Yumurtalık aldırma ameliyatının komplikasyon risklerine ise şu örnekleri verebiliriz:
- Kanama
- Enfeksiyon
- Komşu doklarda tahribat olması
- Operasyon sırasında tümörün parçalanması ve kanser hücrelerinin vücuda yayılması
- Yumurtalık hücrelerinde sıvı toplanması ve buna bağlı olarak alt karın bölgesinde ağrı olması
Deneyimli bir cerrahın tercih edilmesi, hasta tarafından doktorun tüm uyarılarının ve önerilerinin dikkate alınması halinde sıraladığımız komplikasyon riskleri çok daha düşük olacaktır. Enfeksiyon riskine karşı da doktorunuzun reçete ettiği antibiyotik ilaçları kullanabilir ve hijyene dikkat edebilirsiniz. Bu durumda enfeksiyon riskinin de daha düşük olmasını sağlayabilirsiniz.
Yumurtalık Aldırmanın Riskleri Nelerdir?
Bu operasyonun kendi içerisinde bazı riskleri bulunur. Öncelikle sadece tek yumurtalık alınmış olsa dahi hamile kalamama durumu ortaya çıkabilir. Bununla birlikte bazı hormonla risklerin de olduğunu söyleyebiliriz. Karın kaslarında zayıflama olması ve buna bağlı olarak fıtık oluşması gibi risklerin de olduğunu belirtelim. Operasyonda komşu organ ve dokuların hasar görmesi, sinir hasarlarının oluşması riski de bulunur.
İlginizi çekebilir –> Rahim içi iltihabı
Tek Yumurtalık Alınması Sonrası Gebelik Mümkün Müdür?
Sıklıkla merak edilen konuların başında tek yumurtalık aldırma sonrası gebelik ihtimali geliyor. Bazı durumlarda hastanın sadece sağ ya da sadece sol yumurtalığının alınması, yaşanan sağlık sorununu ortadan kaldırmak için yeterli olabiliyor. Gerekmedikçe her iki yumurtalığın da alınması söz konusu olmaz. Bu gibi durumlarda yani tek yumurtalığın kaldığı zamanlarda gebelik ihtimali elbette vardır. Hangi yumurtalığın alındığı, hangisinin ise vücutta kaldığı, gebelik ihtimalinde belirleyici değildir. Hamilelik ihtimalinde ise yaş faktörünün son derece önemli olduğunu belirtmeliyiz. Kadının yaşı ilerledikçe yumurta kalitesi ve yumurta sayısı azalır. Vücutta kalan yumurtalık ile gebelik oluşması ihtimali de yaş ilerledikçe düşecektir.
Yumurtalıkları Alınan Kadın Regl Olur Mu?
Regl nedeni döllenmeyen yumurtanın vücuttan kanama ile birlikte atılmasını sağlamaktır. Bu nedenle her iki yumurtalığın da vücuttan tahliye edildiği yumurtalık aldırma işleminden sonra regl olmaz. Çünkü yumurta salınmaz ve bu nedenle döllenmemesi durumunda vücuttan atılması gibi bir süreç yaşanmaz. Ancak sadece tek bir yumurtalık aldırma durumunda regl dönemi devam edebilir.
Yumurtalık Alınınca Cinsellik Biter Mi?
Rahmin alınması yani histerektomi ya da yumurtalık aldırma işlemi cinselliğin bitmesi anlamına gelmez. Bu operasyon doğru şekilde yapıldığında, iyileşme döneminin ardından cinsel yaşama devam edilebilir. Sonuç olarak yumurtalık aldırma cinsel yaşamı sonlandıran bir operasyon değildir.
Merak edenler için –> Adet öncesi sarı akıntı
Yumurtalık Alınması Ameliyatı Kaç Saat Sürer?
Hangi tekniğin tercih edildiğine bağlı olarak operasyon süresinin değişebileceğini belirtmekle birlikte çoğu zaman 1 – 2 saat içerisinde yumurtalık aldırma ameliyatının tamamlandığını söyleyebiliriz.
Yumurtalıkları Alınan Birinin Çocuğu Olur Mu?
Eğer sadece tek bir yumurtalık aldırma işlemi gerçekleştirildiyse kişinin çocuğunun olması muhtemeldir. Ancak her iki yumurtalığın da alınması halinde böyle bir durum söz konusu olamaz; kişinin bir daha çocuğu olmaz. Eğer yumurtalık aldırma hakkında merak ettiğiniz konular varsa yorum bölümüne yazabilirsiniz.
Bilginiz olsun –> Tüp bağlama ameliyatı
Lohusa dönemi doğumun gerçekleşmesini takiben yaklaşık olarak 6 hafta ile 8 hafta arasındaki döneme verilen isimdir. Bu süre sona erdiğinde yani lohusalık dönemi tamamlandığında hamilelikte meydana gelen değişikliklerin çok büyük bir bölümü ortadan kalkmış olur. Bir anlamda kadınların vücudu ve hormonları doğum öncesi döneme geri dönmüş olur da diyebiliriz. Anneler için lohusalık döneminin sadece tek bir boyutu yok. Psikolojik olarak da bebeğe uyum sağlama, doğum sonrası değişmeye başlayan vücuda uyum sağlama gibi zorlu çabalar içerisine girerler.
Kadınların doğumdan sonraki özellikle birkaç gün içerisinde hem fiziksel hem de duygusal anlamda pek çok değişikliği ardı ardına yaşamaları gayet normaldir. Özellikle üreme sisteminin hamile kalmadan önceki zamana geri dönmeye başlaması, hormonal değişimler yaşanması anlamına gelir. Hormonal değişimler ise duygusal değişimleri de beraberinde getirebilir. Anneler bebeklerinin bakımı ile ilgilenerek bebeklerine uyum sağlamaya çalışırken lohusa dönemi içerisinde bu değişimleri de yaşarlar.
Bebeğin beslenmesi ve altının değiştirilmesi sıklıkla yapılması gereken eylemlerdir. Bu nedenle uykusuz kaldıkları zaman da fazla olur. Ancak çok sayıda annenin kısa sürede bir rutin oluşturduğunu ve bu döneme alıştığını da eklemek gerekir. Lohusa döneminde nasıl beslenmek gerekir ya da lohusa sendromu nedir gibi merak edilen soruların yanıtlarını aktaracağız. Öncesinde lohusa döneminde neler yapılmalı konusundan başlayalım.
Yazı İçeriği
Lohusa Döneminde Neler Yapılmalıdır?
Annelerin lohusa dönemi içerisinde bazı unsurlara maksimum düzeyde önem vermesi gerekir. Bunlar arasında en önemli olanlar perine bakımı ve meme bakımıdır.
Perine Bakımı
Perine bakımının doğru şekilde yapılmasını sağlamak için dikkat edilmesi gerekenleri kısa bir liste halinde aktarabiliriz:
- Eller sıklıkla antibakteriyel sabun ile yıkanmalıdır.
- Şayet dikişler varsa doktorun önerdiği solüsyon ile yıkanmalıdır ve temizlik önden arkaya doğru olmalıdır.
- Anneler renksiz, parfümsüz, yumuşak ve yüksek emicilik düzeyine sahip pedleri kullanmalıdır. Pedlerin sık sık değiştirilmesi son derece önemlidir.
- Pamuklu iç çamaşırı kullanılmalıdır.
- Dikişli doğumlarda ilk birkaç gün bölgede gerginlik, şişlik olabilir ve rahatsızlık hissi oluşabilir. Bu durum normaldir ve zamanla bu şikayetler kendiliğinden geçer.
- Hem dikişli normal doğumda hem de sezaryenle doğumda dikiş yerleri kesinlikle temiz ve kuru tutulmalıdır.
- Kanamanın 40 gün boyunca devam etmesi de normal bir durumdur. Doğumdan hemen sonra kanama adet kanaması gibi olur. Sonrasında ise kahverengiye döner ve bir süre sonra sarı ya da beyaz renkte akıntı halinde gözlemlenebilir. Bu süreç de normaldir ancak akıntıda kötü koku olması ya da yüksek ateş gibi durumlarda derhal doktora başvurulmalıdır.
- Dikiş bölgesindeki kızarıklığın geçmemesi, artması, dikişlerden akıntı gelmesi durumunda da doktora başvurulmalıdır.
Perine bakımının özellikle vajinal doğum yapan anneler için daha önemli olduğunu unutmamalısınız.
Meme Bakımı
Perine bakımı ile kıyaslandığında lohusa dönemi içerisinde meme bakımının daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat edilmesi gerekenler ise şu şekildedir;
- Günde 1 kez duş alınması memenin temiz kalması için önemlidir.
- Her emzirme öncesinde eller, meme başı yıkanmalı, meme başı bir miktar anne sütü ile ıslatılmalıdır.
- Emzirme süresi sonrasında göğüs pedi kullanılabilir. Ancak pedin ıslanmış şekilde uzun süre memede kalmaması gerekir ve sıklıkla değiştirilmelidir.
Lohusa Döneminde Beslenme
Tıpkı hamilelik döneminde olduğu gibi lohusa dönemi içerisinde de beslenmeye dikkat edilmesi gerekir. Beslenmeye dair bilinmesi gerekenleri hemen aktaralım.
- Anneler her tür besinden az miktarda da olsa almaya özen göstermelidir.
- Bir an önce doğum kilolarından kurtulmak için öğün atlamak sakıncalıdır.
- Doğumdan hemen sonra birkaç kez büyük tuvalete çıkana kadar gaz yapan tüm yiyeceklerden uzak durulmalıdır.
- Tütün ürünleri ve alkol anneye ve bebeğe büyük zararlar verir.
- Aşırı oranda çay ve kahve tüketilmemelidir.
- Gün içerisinde sıvı alımına dikkat edilmesi, anne sütünün kalitesi açısından da önemlidir.
- Emzirme dönemi boyunca alınan gıdalar anne sütü ile bebeğe de geçer. Bu nedenle acılı, ekşili ya da aşırı baharatlı yiyecekler çok fazla tüketilmemelidir.
Lohusa Dönemi Uzayabilir Mi?

Anneler lohusa dönemi uzar mı yoksa her kadında 40 gün dolaylarında mıdır sorusunun yanıtını da merak ediyor. Ender durumlarda bu dönemin uzaması söz konusu olabilir. Aynı şekilde kısalması da mümkündür. Lohusalık döneminin uzaması ya da kısalması aslında biraz da kişinin bünyesi ile alakalıdır. Zayıf bir bünyeye sahip olan kadınlarda lohusalığın bir miktar daha uzayabildiğini söyleyebiliriz. Burada önemli olan unsur çok kısa ya da çok uzun süren lohusalığın normal kabul edilmediğidir. Böyle durumlarda doktora başvurulması önem taşır.
Bilginiz olsun –> Yumurtlama dönemi hesaplama
Lohusa Dönemini Rahat Geçirmek İçin Neler Yapılmalıdır?
Öncelikle lohusa dönemi kadınların sadece yatarak geçirmesi gereken bir dönem değildir. İlk günlerin geri kalmasının ardından anneler rahatlıkla yürüyebilir, hareket edebilir ve bebeği ile ilgilenebilir. Lohusalık sürecinin tamamını yatak istirahati ile geçirmeye gerek olmayacaktır. Bu dönemde rahat olmak için öncelikle düzenli ve sağlıklı beslenmek gerekir. Eğer mümkünse bebeğin bakımı konusunda yardım alınmalı ve annelerin rahat bir uyku süreci yaşamasına destek olunmalıdır.
Aşırıya kaçmamak kaydıyla sıcak bitki çayları tüketilebilir. Masaj da anneleri oldukça rahatlatan bir yöntemdir. Gün içerisinde uzanarak kısa süren egzersizler yapılabilir. Stres ve gerginlikten ise uzak durulmalıdır. Doktora danışılmadan hiçbir ilacın kullanılmaması da önemlidir. Kullanılan ilaçlar da anne sütü ile bebeğe geçer. Bu nedenle ağrı yaşanması gibi durumlarda bile kullanılacak ilaçların doktor tarafından önerilmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Ilık su ile duş almanın da annelerde rahatlatıcı etkisi bir hayli fazladır. Vücudu sıkmayan rahat ve bol kıyafetler giyilmelidir. Yatma esnasında vücudun rahatsız hissedilen bölgeleri yastıklarla desteklenebilir.
Lohusalıkta 40 Gün Neden Önemli?
Çünkü lohusa dönemi yani doğumdan sonraki 40 gün annelerin vücutları hastalıklara karşı daha savunmasızdır. Hatta bu dönemde ortaya çıkan bazı hastalıkların yaşamı tehdit edecek boyuta ulaşması bile mümkün olabilir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve vücudun normal süreçte gebelik öncesi döneme dönebilmesi için beslenmeye, günün büyük bölümünü dinlenerek geçirmeye dikkat edilmelidir.
Merak edenler için –> Hamilelikte cinsel ilişki pozisyonları
Lohusa Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Doğum sonrasında her anne lohusa dönemi yaşar. Ancak lohusa sendromu yaşayacak şeklinde bir kaide yoktur. Lohusalık dönemiyle lohusa sendromunu birbirine karıştırmamak gerekir. Lohusa sendromunun belirtileri şu şekildedir:
- Sık sık gelen ağlama isteği
- Eleştirilere karşı aşırı hassas olma
- Sürekli yorgun ve isteksiz olma
- Duygu durumunda ani değişimler olması
- Uyku konusunda problemler yaşanması
- Sıklıkla kaygılanma
- Huzursuz hissetme
Lohusalıkta Cinsel İlişki Neden Yapılmaz?
Annelerin lohusa dönemi boyunca cinsel ilişkiden uzak durması gereklidir. Sezaryen ile doğum yapılmış olsa bile doğumdan sonraki 6 hafta boyunca vajinadan bir akıntı gelir. Bu akıntı löşi olarak adlandırılır. Bu akıntı rahmin kendini toplaması ve iyileşmesi döneminde gelir. Bununla birlikte vajinal doğumlarda doğum sırasında meydana gelen yırtıklar ya da epizyotomi kesisinin de iyileşmesi gereklidir. Aksi halde enfeksiyon gelişebilir. Son olarak lohusalık döneminde de kadınların hamile kalabileceği unutulmamalıdır. Halk arasında yaygın olan anne sütünün yani emziriyor olmanın gebelikten koruduğu düşüncesi doğru değildir. İki gebelik arasında en az 2 yıl süre olması gerekir. Konuyla alakalı sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.
İlginizi çekecektir –> Hamile kalamama nedenleri
Kızlık zarı bozulmadan kürtaj işlemi yapılabilir mi sorusu gündemdeki yerini koruyor. Kızlık zarı yani hymen, vajina girişinin yaklaşık 1,5 cm iç kısmında yer alan ve orta bölümünde küçük bir delik bulunan dokudur. Her ne kadar ‘zar’ olarak adlandırılsa da bir zar tabakasından daha geniş forma sahip olduğunu belirtebiliriz. Çoğunlukla ilk cinsel ilişkide kızlık zarı bütünlüğünü kaybeder ve çok hafif bir kanama meydana gelir.
Kürtaj işlemi ise istenmeyen gebelikleri sonlandırmak amacıyla yapılan tıbbi bir müdahaledir. Ülkemizde yasalar çerçevesinde kürtaj işleminin gebeliğin 10. haftasına kadar yapılması mümkün olabiliyor. Gebelik oluşmasına karşın kızlık zarının bütünlüğünü koruyor olması da tıbben mümkün olan bir durumdur. Zira kızlık zarı bozulmadan kürtaj yapılabiliyor mu gibi sorular da genellikle bu gibi durumlarda kişinin gündeminde yer alır. Cinsel ilişki yaşanmadan da hamile kalınmasının mümkün olabileceğini belirtmeliyiz. Sperm hücrelerinin vajinadan rahme ilerlemiş olması ve yumurta ile buluşması durumunda gebelik oluşabilir. Bu gibi durumlarda da söz konusu sorunun yanıtı merak edilir.
Hymen dokusu farklı yapılarda olabiliyor. Bazı kızlık zarı dokularının esnekliği daha fazladır. Bu nedenle cinsel ilişki sırasında esneyerek yırtılmayabilir ve bütünlüğünü koruyabilir. Ancak kızlık zarı bütünlüğünü koruduğu halde gebelik de meydana gelebilir. Kişinin hamile kalması ile kızlık zarının yırtılmış olup olmamasının arasında bir ilişki yoktur. Bir başka deyişle kızlık zarı gebeliğe karşı koruyucu bir göreve sahip değildir.
Görüldüğü gibi kızlık zarı bütünlüğünü koruduğu halde gebeliğin oluşması toplumda çok ender yaşanan bir durum olarak değerlendirilmemelidir. Kızlık zarı bozulmadan, yırtılmadan kürtaj işleminin yapılmasının mümkün olup olmadığına dair tüm soruların yanıtlarını hemen sizlerle paylaşıyoruz.
Yazı İçeriği
Bakire Olan Biri Kürtaj Yapabilir Mi?
Öncelikle kızlık zarı bozulmadan kürtaj işleminin yapılabileceğini belirtmeliyiz. Ancak kürtajda kızlık zarının asla zarar görmeyeceği, yırtılmayacağı şeklinde bir garanti verilmesi de mümkün değildir. Kızlık zarının anatomik yapısının bu sorunun yanıtında önemli bir faktör olduğunu belirtmeliyiz. Şayet hymen yani kızlık zarı yüksek kenarlı yapıda değilse, alçak kenarlı bir forma sahipse kızlık zarı bozulmadan kürtaj yapılabilmesi olasılığı yükselir. Yine de böyle bir tabloda bile bir garanti verilemeyeceğini belirtmek gerekiyor.
Vakumlu aspirasyon tekniğinin tercih edildiği kürtaj işleminde plastik materyalden hazırlanan, ince bir yapıya sahip olan ve nispeten kıvrılabilme özelliği bulunan kanüller kullanılıyor. Bu kanül, vajina girişinden rahim kavitesine ilerletilir. Diğer uç kısmında ise negatif basınç sağlanması için tasarlanan ve şırıngaya benzeyen bir aparat takılıdır. Vakumlu kürtaj tekniğinde bu aparat yardımı ile gebelik ve eklerinin rahimden tahliye edilmesi sağlanır.
İnce kanüller kullanılması ve doktor tarafından kanüllerin dikkatli bir şekilde, titizlikle rahim kavitesine ilerletilmesi, bu sırada ultrasondan yardım alınması gibi yöntemlerle kızlık zarına zarar verilmeden kürtaj işleminin gerçekleştirilmesinin mümkün olabileceğini belirtelim. Kürtaj işlemi normal koşullarda 10 – 15 dakika içerisinde tamamlanır. Ancak kürtaj yapılırken kızlık zarının da korunmasının hedeflenmesi durumunda bu sürenin biraz daha uzaması mümkündür.
Esnek Kızlık Zarı Kürtajda Bozulur Mu?
Esnek kızlık zarına sahip olanlar kızlık zarı bozulmadan kürtaj yaptırma olasılıklarını da merak edebiliyor. Esnek olarak nitelenebilecek kızlık zarının delik çapı biraz daha büyüktür ve elastik doku yapısı daha fazladır. Ayrıca esnek kızlık zarının daha ince bir forma sahip olduğunu da söyleyebiliriz. Bu özellikleri nedeniyle ilk cinsel ilişkide yırtılması ve bütünlüğünü kaybetmesi olasılığı daha düşüktür. Esnek kızlık zarı her 10 kadından 1’inde görülüyor ve aynı zamanda esnek kızlık zarına sahip olan kadınların bazılarında cinsel ilişkide hymen yırtılmıyor. Ancak gebelik de meydana gelebiliyor. Esnek kızlık zarına sahip olanlarda kürtaj işlemi sırasında kızlık zarının zarar görme ihtimali daha düşüktür. Kızlık zarı yırtılmadan kürtaj yapılma ihtimali de haliyle daha fazladır.
Kürtajdan Sonra Kızlık Zarı Dikilir Mi?
Şayet kızlık zarı bozulmadan kürtaj işlemi yapılamadıysa, kürtaj sonrasında kızlık zarının dikilmesi gibi bir seçenek de bulunuyor. Ancak kızlık zarı dikiminin yapılması için kürtajın üzerinden 4 ya da 6 hafta zaman geçmesini beklemek gerekir. Yapılan kontrolde doktorun onay vermesi durumunda kızlık zarı dikimi için planlama gerçekleştirilir. Beklenmesinin nedeni ise gebeliğe bağlı genital bölge kanamasının devam ediyor olması, vajinanın daha ödemli olması ve hassas hale gelmesidir. Tüm bu etkiler ortadan kalktıktan sonra kızlık zarı dikiminin yapılması çok daha doğru olacaktır.
Kızlık zarı dikimi iki farklı teknikle yapılabiliyor ve bunlar geçici, kalıcı olarak adlandırılıyor. Geçici kızlık zarı dikimi, doku parçalarının uç kısımlarının bir araya getirilmesi ve kendiliğinden eriyen dikiş ipleri ile bu uçların dikilmesi şeklindedir. Cinsel ilişkide kanama olması için geçici kızlık zarı dikiminin cinsel ilişki tarihinden 7 ile 10 gün öncesinde yapılması gerekir. Daha ileri bir tarihte cinsel ilişki yaşanırsa dikiş ipleri kendiliğinden eridiği için kızlık zarı yırtıldığında kanama olmaz.
Kalıcı kızlık zarı dikiminde ise böyle bir süre sınırlaması bulunmuyor. Cinsel ilişki tarihi planlamasının yapılması gerekmediğinden kalıcı kızlık zarı dikimi daha fazla tercih edilen bir tekniktir. Kızlık zarı dikiminden yıllar sonra cinsel ilişkiye girildiğinde bile kanama olacaktır. Bu yöntem mikrocerrahi olarak yapılır ve vajina içinden alınan dokular ile yeni bir kızlık zarı oluşturulur. Geçici kızlık zarı dikiminde olduğu gibi parçalar bir araya getirilmez.
Sıklıkla merak edilen bir diğer husus da kızlık zarı dikiminin yapıldığının anlaşılması yönündedir. İyileşme tamamlandıktan sonra kişinin partnerinin kızlık zarının dikildiğini anlaması mümkün değildir. Cinsel ilişkide meydana gelen kanama, ilk cinsel ilişkide olan kanama ile aynıdır. Bu nedenle söz konusu işlemin yapıldığının partner tarafından anlaşılacağı endişesinin yaşanması gerekmez.
Merak edenler için –> Kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı
Evli Değilim Kürtaj Yaptırmak İstiyorum Mümkün Mü?
Kızlık zarı ve kürtaj konusunda gelen tek soru kızlık zarı bozulmadan kürtaj yapılma ihtimali olmuyor. ‘Evli değilim ve kürtaj yaptırmak istiyorum, mümkün mü’ sorusunun da sık sık gündeme geldiğini söyleyebiliriz. Evli olmayan kadınlar kürtaj yaptırabilirler. Bunun için partnerlerinden onay belgesi istenmez. Evli olmayan kadınların 18 yaşından büyük olmaları durumunda sadece kendi beyanları kürtaj yapılması için yeterlidir. Fakat gebeliğin 10. Haftasını geçmemiş olmanın da aranan koşullardan biri olduğunu söyleyebiliriz. 18 yaşından küçük olan ancak evli olmayan kadınlarda kürtajın yapılabilmesi için ebeveynlerinden izin belgesi alınmalıdır. 16 yaş altında ise durum daha farklı bir yasal boyut kazanır. 16 yaşından küçük olanlarda mahkeme kararı ile kürtajın yapılması mümkün olabilir.
Tanısal Kürtaj Kızlık Zarını Bozar Mı?
Öncelikle tanısal kürtajın gebeliği sonlandırmak için yapılan kürtajdan daha farklı bir amaç taşıdığını belirtmeliyiz. Bu kişilerde kızlık zarı bozulmadan kürtaj işlemi yapılabiliyor. Ancak yine de kızlık zarının bozulma ihtimalinin düşük de olsa bulunduğunu belirtmemiz gerekiyor. Tanısal kürtajda amaç gebelik materyallerini vücuttan tahliye etmek değildir. Çoğunlukla anormal vajinal kanama gibi bazı sağlık sorunları olduğunda tanı koymak amacıyla yapılır. Rahim içi ur, polipten parça almak gibi amaçlarla da yapılabildiğini söyleyebiliriz. Bu konuda tüm sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.
İlginizi çekebilir –> Kürtaj fiyatları
Hamilelikte vajinal akıntı, pek çok anne adayının gebelik sürecinde karşılaştığı yaygın durumlardan biridir. Bazı akıntılar tamamen fizyolojik yani normal kabul edilirken, bazıları enfeksiyon veya başka sağlık problemlerinin belirtisi olabilir. Akıntının rengi, kokusu, kıvamı ve eşlik eden diğer belirtiler dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Hamilelik hormonlarının etkisiyle vajinal akıntının miktarı artabilir; bu her zaman bir sorunun habercisi değildir. Ancak değişkenlik gösteren akıntılar mutlaka bir kadın doğum uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Bu yazıda hamilelikte vajinal akıntı ile ilgili en çok merak edilen konuları başlıklar hâlinde detaylandıracağız.
Yazı İçeriği
Hamilelikte Vajinal Akıntı Ne Zaman Normal Kabul Edilir?
Gebelikte hormonal değişimler, özellikle östrojen düzeylerindeki artış ve vajinal kan akımının artması, vajinal akıntının artmasına neden olur. Bu akıntı genellikle ince, süt beyazı renginde ve kokusuzdur. Böyle bir akıntı fizyolojik olarak değerlendirilir ve müdahale gerekmez.
Hamileliğin erken haftalarından itibaren bu tür bir akıntı görülebilir. Vajina kendini enfeksiyonlara karşı korumak amacıyla bu şekilde doğal bir temizlik mekanizması geliştirir. Akıntının artışı, özellikle sıcak havalarda veya uzun süre oturulduğunda daha da belirginleşebilir.
Ancak akıntı sarı, yeşil, gri gibi renklere dönerse; yoğun koku, kaşıntı veya yanma eşlik ediyorsa, bu durum enfeksiyon belirtisi olabilir. Ayrıca kahverengi ya da pembe akıntı da bazen düşük veya erken doğum riski gibi daha ciddi durumlara işaret edebilir.
Hamilelikte vajinal akıntı ne zaman normaldir sorusunun yanıtı, akıntının görünümüne ve eşlik eden belirtilere göre değişir. Her zaman net bir ayırt edici belirti olmayabileceğinden, akıntıdaki değişiklikler dikkatle izlenmelidir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Neden Artar, Hangi Haftalarda Görülür?
Gebelikte östrojen hormonunun artması, rahim ve vajina bölgesindeki kan akışını artırır. Bu durum da doğal olarak vajinal akıntının miktarının artmasına yol açar. Özellikle gebeliğin ilk trimesterinden itibaren başlayan bu artış, doğuma kadar devam edebilir.
İlk haftalarda hafif miktarda beyaz veya şeffaf akıntı olması normaldir. İkinci trimesterde hormonal dalgalanmalara bağlı olarak bu akıntı biraz daha belirginleşebilir. Üçüncü trimesterde ise doğuma hazırlık sürecinde servikal mukus artışı olabilir ve bu da vajinal akıntının miktarını etkileyebilir.
Hamilelikte vajinal akıntı artışı çoğu zaman fizyolojik kabul edilse de, akıntının kıvamında veya renginde ani değişimler varsa dikkatli olunmalıdır. Özellikle gebeliğin ortalarında başlayan koyu renkli veya kötü kokulu akıntılar enfeksiyon habercisi olabilir.
Bazı anne adaylarında gün içinde birkaç kez iç çamaşır değiştirme ihtiyacı doğuracak kadar fazla akıntı olabilir. Bu durum normal sayılmakla birlikte, kişiyi rahatsız ediyorsa hekime danışılması önerilir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Sarı, Yeşil Veya Gri Olursa Ne Anlama Gelir?
Vajinal akıntının sarı, yeşil veya gri renkte olması genellikle enfeksiyon belirtisi olarak kabul edilir. Bu renk değişimleri, vajinada bakteri ya da mantar kaynaklı bir dengesizliğe işaret eder. Akıntıya kötü koku, kaşıntı veya yanma eşlik ediyorsa enfeksiyon ihtimali daha da kuvvetlenir.
Sarı ve yeşil akıntılar genellikle trichomonas ya da bakteriyel vajinozis gibi cinsel yolla bulaşabilen hastalıklarla ilişkilidir. Gri akıntı ise özellikle balık kokusuyla beraber görülüyorsa bakteriyel vajinozis ihtimali yüksektir.
Bu tür enfeksiyonlar tedavi edilmezse, gebelik üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Erken doğum riski, zarların erken yırtılması ya da düşük gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bu nedenle hamilelikte vajinal akıntı renk değiştirmişse ve beraberinde başka belirtiler varsa vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki her sarı veya yeşil akıntı enfeksiyon anlamına gelmez. Bazı durumlarda hormonal nedenlerle de hafif renk değişiklikleri olabilir. Ancak bunu ayırt etmek için mutlaka bir sağlık uzmanının değerlendirmesi gerekir.
Gebelikte Vajinal Akıntı İle Birlikte Koku ve Kaşıntı Varsa Ne Yapılmalı?
Vajinal akıntı ile birlikte koku, kaşıntı ve yanma gibi belirtiler ortaya çıktığında enfeksiyon ihtimali ciddi şekilde düşünülmelidir. Bu belirtiler genellikle vajinal flora bozulduğunda meydana gelir. En sık karşılaşılan durumlar arasında mantar enfeksiyonu ve bakteriyel vajinozis bulunur.
Hamilelikte vajinal akıntı zaten artış gösterdiğinden, bu belirtilerin göz ardı edilmesi kolay olabilir. Ancak kaşıntının şiddetli olması, idrar yaparken yanma hissi veya ilişki sırasında rahatsızlık gibi bulgular varsa doktora danışmak şarttır.
Tedavi edilmediği takdirde bu enfeksiyonlar yukarı genital yollara yayılabilir ve ciddi gebelik komplikasyonlarına neden olabilir. Özellikle erken doğum riski açısından önemli bir faktördür. Ayrıca annede ciddi vajinal rahatsızlık, uykusuzluk ve yaşam kalitesinde düşüş de meydana gelebilir.
Tanı koymak için hekim tarafından alınan vajinal kültür örnekleriyle enfeksiyon türü belirlenir. Hamilelikte güvenle kullanılabilecek fitil ya da krem şeklinde lokal tedaviler uygulanabilir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Kahverengi Veya Pembe Renkteyse Neye İşaret Eder?
Kahverengi veya pembe renkte görülen vajinal akıntılar genellikle kan içeriklidir ve gebelikte farklı nedenlerle ortaya çıkabilir. Bu durum bazen normal, bazen ise tehlikeli bir sürecin habercisi olabilir.
Gebeliğin ilk haftalarında görülen pembe ya da kahverengi lekelenmeler, döllenmiş embriyonun rahme tutunması yani implantasyon sürecine bağlı olabilir. Bu durum genellikle zararsızdır ve kısa sürelidir.
Ancak hamileliğin ilerleyen haftalarında bu tür akıntılar rahim ağzı problemleri, polipler, enfeksiyonlar ya da düşük tehdidi gibi durumları işaret edebilir. Ayrıca doğuma yakın dönemde pembe-sümüksü bir akıntı servikal tıkaç atılımı olabilir ve doğumun yaklaştığını gösterebilir.
Hamilelikte vajinal akıntı kahverengi ya da pembeye dönerse, özellikle kramp veya bel ağrısıyla birlikte görülüyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır. Rutin kontrol dışında, anormal belirtiler için her zaman tıbbi değerlendirme gerekir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Enfeksiyon Belirtisi Olabilir Mi?
Gebelik süresince vajinal akıntı normal bir durum gibi görünse de, bazı durumlarda bu akıntı enfeksiyonun habercisi olabilir. Özellikle sarı, yeşil, gri renkte olan, yoğun kıvamlı, kötü kokulu ve kaşıntılı akıntılar enfeksiyon belirtileri arasında yer alır.
Hamilelikte vajinal akıntı enfeksiyon kaynaklıysa çoğunlukla bakteriyel vajinozis, mantar enfeksiyonu ya da trichomonas gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar akla gelir. Bu enfeksiyonlar tedavi edilmezse bebeğe zarar verebilir, erken doğum veya zarların erken yırtılması gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.
Enfeksiyon şüphesi olan anne adaylarının zaman kaybetmeden doktora başvurması gerekir. Genellikle vajinal muayene ve kültür testi ile tanı konur. Hamilelikte kullanılabilecek güvenli ilaçlarla tedavi mümkündür. Bu nedenle belirtiler görmezden gelinmemeli, erken müdahale edilmelidir.
Unutulmamalıdır ki her vajinal akıntı zararsız değildir. Özellikle gebelikte farklılaşan hormonal yapı, enfeksiyonlara daha açık bir ortam oluşturur. Bu yüzden dikkatli olmak ve düzenli kontrol önemlidir.
Gebelikte Mantar Enfeksiyonu Vajinal Akıntıyla Nasıl Anlaşılır?

Mantar enfeksiyonları, gebelik döneminde hormonal değişikliklerin etkisiyle oldukça sık görülür. Vajinada kaşıntı, yanma, beyaz ve peynirimsi akıntı en belirgin belirtileridir. Bu tür akıntılar genellikle koku yapmaz ama yoğun kıvamlıdır ve vajina çevresinde rahatsızlık yaratır.
Hamilelikte vajinal akıntı mantar enfeksiyonuna bağlıysa, çoğu zaman Candida albicans adı verilen bir mantar türü sorumludur. Bu enfeksiyon özellikle sıcak havalarda, dar kıyafet kullanımında veya antibiyotik sonrası ortaya çıkabilir.
Gebelik döneminde vücut direnci farklı çalıştığı için, mantar enfeksiyonlarına daha yatkın bir ortam oluşur. Mantar enfeksiyonları genellikle ciddi risk taşımaz ama tedavi edilmediğinde annenin konforunu ciddi şekilde azaltır.
Tanı genellikle hekim muayenesiyle kolayca konur. Fitil, krem veya vajinal tabletler hamilelikte güvenle kullanılabilir. Bu ilaçlar ile enfeksiyon birkaç gün içinde kontrol altına alınabilir. Hijyen ve pamuklu iç çamaşırı kullanımı gibi önlemler de tekrarını engeller.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Hangi Enfeksiyonlara İşaret Eder?
Gebelik döneminde ortaya çıkan anormal vajinal akıntılar bazı enfeksiyonlara işaret edebilir. Özellikle renk, koku ve kıvamda belirgin farklılık varsa, altta yatan mikrobiyal bir neden düşünülmelidir. En yaygın görülen enfeksiyon türleri mantar, bakteriyel vajinozis ve trichomonas enfeksiyonudur.
Hamilelikte vajinal akıntı beyaz ve yoğun kıvamlıysa, çoğunlukla mantar enfeksiyonuna bağlıdır. Gri veya sarımsı akıntı ile beraber balık kokusu varsa bakteriyel vajinozis akla gelir. Trichomonas ise kötü kokulu, köpüklü ve yeşil renkte akıntıyla kendini gösterir.
Bu enfeksiyonlar sadece annenin konforunu değil, aynı zamanda bebeğin sağlığını da tehdit edebilir. Özellikle erken doğum, su kesesinin erken açılması ve düşük gibi komplikasyonlara neden olabilir.
Tanı için mutlaka hekim değerlendirmesi gerekir. Uygun tedaviyle enfeksiyon kısa sürede kontrol altına alınabilir. Tedavi sürecinde eş zamanlı olarak hijyen kurallarına dikkat edilmesi, enfeksiyonun tekrar etmesini önlemede etkilidir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Erken Doğum Riski Taşır Mı?
Vajinal akıntı tek başına erken doğum belirtisi değildir; ancak bazı akıntı türleri bu riski artırabilir. Özellikle enfeksiyona bağlı akıntılar, rahim ağzının erken açılmasına veya zarların zamanından önce yırtılmasına yol açabilir.
Hamilelikte vajinal akıntı kötü kokulu, bol miktarda, gri-yeşil renkli ve kaşıntılıysa enfeksiyon düşünülmelidir. Enfeksiyonun rahim içine yayılması, bebeğin zarlarında iltihaplanmaya neden olabilir ve bu da erken doğuma zemin hazırlar.
Bazı durumlarda akıntıya rahim kasılmaları, bel ağrısı veya lekelenme eşlik edebilir. Bu belirtiler varsa mutlaka doktorla iletişime geçmek gerekir. Basit bir enfeksiyon dahi zamanında tedavi edilmezse ciddi sonuçlar doğurabilir.
Gebeliğin sağlıklı sürmesi için düzenli kontrollerde vajinal akıntı durumu değerlendirilmelidir. Gerekirse vajinal kültür veya smear testiyle riskli durumlar tespit edilebilir.
Gebelikte Vajinal Akıntı İçin Hangi Tedavi Yöntemleri Uygulanır?
Anormal vajinal akıntıların tedavisi altta yatan nedene göre değişir. Mantar enfeksiyonlarında genellikle antifungal fitil veya kremler tercih edilirken, bakteriyel enfeksiyonlarda antibiyotik içeren lokal veya sistemik ilaçlar kullanılabilir.
Hamilelikte vajinal akıntı tedavisinde ilaç seçimi büyük titizlikle yapılmalıdır. Gebeliğe uygun ilaçlar, özellikle ilk trimesterde dikkatle seçilmelidir. Bu nedenle asla hekime danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.
Bazı enfeksiyonlarda eşin de tedavi edilmesi gerekebilir. Özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklarda bu durum daha da önem kazanır. Tedavi süresi genellikle 5–7 gündür ancak hekim önerisine göre değişebilir.
Tedaviye ek olarak hijyen kurallarına uyulması, pamuklu iç çamaşırı tercih edilmesi, genital bölgenin nemli bırakılmaması ve parfümlü ürünlerin kullanılmaması önerilir. Tüm bu önlemler tedaviyi destekler ve enfeksiyonun tekrarını önler.
Hamilelikte Vajinal Akıntı İle Başa Çıkmak İçin Hijyen Önerileri
Gebelik döneminde artan hormonların etkisiyle vajinal akıntı miktarında doğal bir artış gözlemlenir. Ancak bu durum zaman zaman rahatsız edici hâle gelebilir. Özellikle sıcak havalarda ya da uzun süre hareketsiz kalındığında, hamilelikte vajinal akıntı daha da yoğun hissedilebilir.
Bu süreci daha konforlu geçirmek için hijyen kurallarına dikkat etmek oldukça önemlidir. Öncelikle pamuklu, hava alan iç çamaşırları tercih edilmeli ve bunlar sık sık değiştirilmelidir. Sentetik kumaşlar nemi tutarak enfeksiyon riskini artırabilir.
İç çamaşırı ütülenmiş ve sabunsuz ürünlerle yıkanmış olmalıdır. Genital bölge temizliği günde bir kez ılık suyla yapılmalı, sabun ya da parfümlü ürünlerden kaçınılmalıdır. Temizlik önden arkaya doğru yapılmalı ve bölge kuru bırakılmalıdır.
Hamilelikte vajinal akıntı miktarı kişiden kişiye değişiklik gösterse de hijyen koşulları benzer şekilde önemlidir. Hijyenik pedler kullanılabilir fakat uzun süreli kullanımı önerilmez. Günlük pedlerin kokusuz ve parfümsüz olması tercih edilmelidir.
Hijyen, enfeksiyon riskini azaltmanın yanı sıra annenin kendini daha rahat hissetmesini sağlar. Bu nedenle basit önlemlerle ciddi sorunların önüne geçilebilir.
İlişki Sonrası Hamilelikte Vajinal Akıntı Artışı Normal Mi?
Gebelik döneminde cinsel ilişki sonrası vajinal akıntının artması oldukça yaygın bir durumdur. Bu durum genellikle hormonların artışı, vajinal kan akımının artması ve rahim ağzındaki mukus üretiminin fazlalaşması ile ilişkilidir.
Hamilelikte vajinal akıntı, ilişki sonrası geçici olarak artabilir ve çoğu zaman renksiz ya da beyazımsı bir görünümde olur. Bu tür akıntılar fizyolojik yani normal kabul edilir. Ancak kanlı, kötü kokulu ya da kaşıntılı bir yapıdaysa hekime danışmak gerekir.
Bazı durumlarda ilişki sonrası görülen hafif pembe akıntılar rahim ağzındaki hassasiyet nedeniyle oluşabilir. Gebelikte kan damarları genişlediğinden, hafif bir tahriş dahi lekelenmeye yol açabilir. Bu çoğu zaman ciddi bir sorun oluşturmaz.
Ancak düzenli olarak her ilişkiden sonra koyu renkli ya da pıhtılı bir akıntı oluşuyorsa bu normal kabul edilmez. Bu tür durumlarda erken doğum riski ya da plasenta ile ilgili sorunlar göz önünde bulundurulmalıdır.
İlişki sonrası vajinal akıntının değerlendirilmesi, akıntının şekli ve eşlik eden diğer belirtilerle birlikte yapılmalıdır. Her değişiklik olmasa da belirgin farklar mutlaka izlenmelidir.
Hamilelikte Vajinal Akıntı Ne Zaman Doktora Gösterilmeli?
Gebelikte fizyolojik olarak kabul edilen vajinal akıntılar genellikle renksiz, kokusuz ve hafif kıvamlıdır. Ancak bazı durumlarda bu akıntılar, ciddi bir sağlık sorununun habercisi olabilir. Bu yüzden ne zaman doktora başvurulması gerektiğini bilmek hayati önem taşır.
Hamilelikte vajinal akıntı eğer koyu sarı, yeşil ya da gri renkteyse, balık kokusu benzeri bir koku taşıyorsa ve yoğun kaşıntı ya da yanma ile birlikte görülüyorsa doktora başvurulmalıdır. Ayrıca kahverengi ya da pembe akıntılar da dikkatle değerlendirilmelidir.
Bunların dışında, ani ve bol miktarda gelen akıntı da zarların erken yırtılması (su gelmesi) anlamına gelebilir ve acil müdahale gerektirir. Yine, akıntıyla birlikte karın ağrısı, bel ağrısı veya kasılma hissediliyorsa bu belirtiler mutlaka dikkate alınmalıdır.
Bazı anne adayları akıntıdaki değişimi fark etmeyebilir. Bu nedenle iç çamaşırlarının rengi ve kullanımı düzenli takip açısından önemlidir. Her belirgin değişiklikte bir kadın doğum uzmanına görünmek, gebelik sürecinin sağlıklı ilerlemesi açısından büyük önem taşır.
Vajinal Akıntının Tipi Hamilelikte Haftalara Göre Değişir Mi?
Gebelik boyunca vajinal akıntının miktarı, rengi ve kıvamı değişebilir. Bu değişim, hormonal dalgalanmalara ve gebeliğin seyrine bağlı olarak haftalara göre farklılık gösterebilir.
Hamileliğin ilk haftalarında, embriyonun rahme yerleşmesiyle birlikte hafif pembe ya da kahverengi lekelenme tarzı akıntılar olabilir. Bu durum genellikle implantasyon süreciyle ilişkilidir ve kısa sürelidir.
İkinci trimesterde östrojen hormonunun yükselmesiyle birlikte, hamilelikte vajinal akıntı miktarı belirgin şekilde artabilir. Bu akıntı çoğu zaman beyazımsı, kokusuz ve kaygan yapıdadır. Üçüncü trimesterde ise doğuma hazırlık olarak servikal tıkaç atılabilir, bu da sümüksü ve bazen kanlı görünümlü akıntılar şeklinde olabilir.
Haftalara göre değişen bu yapılar büyük ölçüde fizyolojiktir ancak olağandışı renk, koku ya da beraberinde gelen başka semptomlar varsa dikkatli olunmalıdır. Gebelik boyunca vücudun sinyallerini izlemek, olası komplikasyonları önlemek açısından önem taşır.
Merak edenler için –> 38.hafta gebelik
Hamilelikte Vajinal Akıntı Yaşayanlar Nelere Dikkat Etmeli?
Vajinal akıntı yaşayan gebelerin, bu süreci daha sağlıklı ve konforlu geçirmek için bazı alışkanlıklara dikkat etmeleri gerekir. İlk olarak, temizlik ürünleri ve hijyen alışkanlıkları gözden geçirilmelidir. Parfümlü sabunlar, losyonlar ve vajinal duşlar gibi ürünlerden kaçınılmalıdır.
Hamilelikte vajinal akıntı artış gösterse bile bu durumun fizyolojik mi yoksa patolojik mi olduğunu ayırt etmek önemlidir. Bu nedenle akıntının rengi, kokusu ve beraberinde gelen belirtiler düzenli olarak izlenmelidir. Şüpheli durumlarda doktora danışmak geciktirilmemelidir.
Günlük ped kullanımı kontrollü yapılmalı, uzun süreli nemli ortamdan kaçınılmalıdır. Sentetik iç çamaşırları yerine pamuklu kumaşlar tercih edilmeli ve bu giysiler sık sık değiştirilmelidir.
Ayrıca bol su içmek, bağışıklık sistemini desteklemek ve dengeli beslenmek vajinal florayı dengelemeye yardımcı olur. Cinsel ilişki sonrası temizlik ve korunma gibi alışkanlıklar da enfeksiyon riskini azaltır.
Tüm bu öneriler sayesinde, hamilelikte vajinal akıntı ile başa çıkmak çok daha kolay ve güvenli bir hâle gelir.
İlginizi çekebilir –> Hamile kalamama nedenleri
Hamile kalamama nedenleri bebek sahibi olma hayaline kavuşmayan çiftlerin sıklıkla sorguladığı durumlardan biridir. Bazı çiftler planlamadıkları halde hamilelik haberi alabiliyorken bazı çiftler bebek sahibi olma hayalinin gerçeğe dönüşmemesinden şikayet eder. Hamile kalmayı etkileyen çok sayıda unsurun olduğunu belirtmeliyiz. Hamile kalamıyor olmak sadece tek bir nedene bağlanamaz. Bu nedenler kimi zaman çeşitli semptomlar ile kendini belli ederken kimi zaman da oldukça sessizdir. Dolayısıyla anlaşılması da daha zordur. En yaygın hamile kalamama nedenlerini hemen sizlerle paylaşalım.
Yazı İçeriği
Yeterince Uzun Denememek
Çiftler birkaç aylık deneme sonrasında ‘bebek sahibi olamıyoruz’ şikayetiyle doktora başvurabiliyor. Ancak hamile kalamama nedenleri arasında gösterilen tıbbi bir unsur olmasa da yeterince uzun süre denememiş olmak, önemli bir detaydır. Kısırlıktan söz edilebilmesi için çiftlerin 1 yıllık düzenli cinsel ilişki geçmişinin olması gerekir. Bu konuda yapılan araştırmalar da yeterince uzun süre denenememiş olma faktörünün daha net anlaşılmasını sağlıyor. Araştırmalara göre çiftlerin % 80’i 6 aylık denemenin ardından hamilelik elde ediyor. Aynı zamanda cinsel ilişki takviminin yumurtalama zamanlarına göre doğru şekilde planlanmış olması da önem taşıyor.
Peki, ne zaman doktora başvurulmalı? Bu sorunun yanıtında kadının yaşı önemli bir parametredir. 35 yaşından büyük olan kadınların 6 aylık deneme sonrasında doktora başvurması önerilir. 35 yaşın altında olan kadınların ise 1 yıllık düzenli cinsel ilişkiyi denemesi ve bir sonuç alınamaması durumunda doktora başvurması tavsiye edilir.
Yumurtlama Olmuyorsa
Gebeliğin oluşmasının ön koşulu yumurta ve spermdir. Eğer yumurta ya da spermde bir sorun varsa bu durum hamile kalamama nedenleri arasında yer alır. Yumurtalama olmaması durumunda kadınların hamile kalması da olanaksızdır. Adet döngüsü sırasında henüz olgunlaşmamış bir yumurta hücresinin (oosit) oluşturulamaması, anovülasyon olarak tanımlanır. Anovülasyon kadınlarda kısırlığın en yaygın nedenlerinden biridir. Yumurtlamanın olmamasını tetikleyen çok sayıda unsurun olduğunu da belirtmeliyiz. Bu durum akıllara menopozu getiriyor olsa da kadınlarda menopoza girilmemiş olmasına rağmen yumurtalama gerçekleşmeyebilir. Yani kronik anovülasyon olarak tabir edilen durum da gebe kalmaya engel olur.
Yumurtlamanın olmamasının bir diğer nedeni de polikistik over sendromudur. Aynı zamanda çok kilo ya da çok zayıf olmak, tiroid işlev bozuklukları, ağırı düzeyde egzersiz yapmak da nedenler arasında yer alıyor. Bir diğer anovülasyon nedeni hiperprolaktinemi olarak adlandırılan durumdur. Bu sorunları yaşayan kadınlarda adet düzensizliği de yaygındır. Adet düzensizliği söz konusu olduğunda 6 aylık ya da 1 yıllık hamilelik denemelerini beklemeden kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmalısınız.
Erkek Kısırlığı
Kısırlık nedenleri incelendiğinde bu nedenlerin yaklaşık % 30’unun erkek kısırlığı olduğu anlaşılıyor. Kimi zaman kısırlık faktörler hem kadında hem de erkekte olabiliyor. Sperm kalitesi ya da sperm hareketliliğindeki problemler, menide hiç sperm hücresinin olmaması gibi durumları erkek kısırlığı nedenlerine örnek gösterebiliriz. Çoğu zaman bir belirti göstermediği için erkek kısırlık nedenleri yapılan bazı testlerde anlaşılabiliyor.
Yaşa Bağlı Kısırlık
Kadının yaşının ilerlemiş olması da hamile kalamama nedenleri arasında oldukça yaygındır. 35 yaş sonrasında kadınların hamile kalma olasılığı düşmeye başlar. Bu düşüş 40 yaş sonrasında ivme kazanır. 40 yaş sonrasında adet döngüsünün düzenli olması, kadınların doğurganlık düzeyinin halen yüksek olduğu anlamına gelmez. Yaş faktörü yumurta kalitesini de etkiliyor.
Tıkanık Fallop Tüpleri
Fallop tüplerindeki tıkanıklık hamile kalamama nedenleri arasında bulunur. Mevcut kadın kısırlık faktörleri pastasında fallop tüplerindeki tıkanıklık dilimi % 25 oranındadır. Rahmin yapısıyla ilgili bazı problemler de fallop tüplerinin tıkalı olmasına neden olabilir. Aynı zamanda endometriozis de nedenlerden biridir. Sperm hücreleri serviksten rahim yolu ile fallop tüplerine ilerler. Fallop tüplerinde saça benzeyen çıkıntılar vardır ve bunlar yumurtayı içeri çeker. Yumurta ile sperm hücresinin buluşması durumunda şayet döllenme gerçekleşirse gebelik meydana gelir. Fallop tüplerindeki tıkanıklık ise döllenmenin gerçekleşmesini önlediğinden gebeliğin önündeki önemli bir engeldir.
Endometriozis Rahatsızlığınız Olabilir
Endometriozis rahmi kaplayan dokunun rahim dışındaki bir yere doğru büyümesi neticesinde oluşan rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığa sahip olan kadınların yaklaşık yarısı hamile kalamama sorununu da yaşarlar. Ağrılı adet dönemleri, zaman zaman pelvik bölgede ağrı olması gibi çeşitli belirtiler de gösterebilen hastalık bazı kadınlarda hiçbir belirti göstermeyebiliyor. Bu nedenle doktora başvurulmadığı müddetçe anlaşılması da mümkün olmuyor. Kan testi ya da ultrason görüntülemesi ile endometriozis hastalığının tespit edilmesi mümkün olmaz. Bu durum kolaylıkla gözden kaçabilmesini de beraberinde getirir. Laparoskopik cerrahi ise tanı konması için en doğru tekniktir.
Temel Tıbbi Sorunlar
Bazı tıbbi rahatsızlıklar hem kadınlarda hem de erkeklerde hamile kalamama nedenleri arasında yer alır. Örneğin tiroid dengesizliği bunlardan biridir. Doğurganlık üzerinde hiç etkisi yokmuş gibi düşünülse de tiroid sorunlarının hamile kalmayı önleyebileceğini belirtmeliyiz. Bu durum şeker hastalığı için de geçerlidir. Yapılan son araştırmalar, depresyon ile hamile kalamama arasında da bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Cinsel yolla bulaşan bazı hastalıklar da temel tıbbi sorunlar listemizde yer alıyor. Otoimmün hastalıkları da bu tabloya ekleyebiliriz.
Çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar doğurganlığı olumsuz yönde etkiliyor. Ancak bu ilaçların kullanımı bırakıldığında yaşanan sorunlar da ortadan kalkıyor. Dolayısıyla kişiler sadece tedavi süresinde hamile kalamam problemini yaşıyor.
İlginizi çekebilir –> Gebelikte antibiyotik
Yoğun Stres Altında mısınız?
Aşırı stres, hamile kalamama nedenlerinden biri olarak değerlendirilir. Aşırı gergin, kaygılı ve stresli olan kişiler çoğu zaman tıbbi bir neden olmasa da hamile kalamamaktan şikayet eder. Nedeni bilinemeyen kısırlık tanısı konan kişilerin bazılarında da bu ruh halinin mevcut olduğu gözlemlenir. Bunun nedeni ise yüksek stres seviyesinin vücudun hormon dengesini de bozabiliyor olmasıdır. Hormon dengesinin değişmesi ise düzensiz yumurtalamaya yol açabilir ve erkeklerde sperm hücrelerini olumsuz yönde etkileyebilir. Hatta sperm üretiminin azalmasının nedenlerinden biri de aşırı strestir. Dolayısıyla gebelik oluşmasının önündeki engellerden biri de aşırı stresli bir yaşam sürmektir.
Açıklanamayan Sebepler
Nedeni bilinemeyen kısırlık olarak da tanımlanabilen açıklanamayan sebepler, hamile kalamama nedenleri arasında yer alıyor. Çiftler için gerekli tüm test ve tetkiklerin yapılması halinde gebeliğe engel bir duruma rastlanamıyor. Buna karşın hamilelik elde edilemediğinde nedeni bilinmeyen kısırlık tablosu ortaya çıkıyor. Açıklanamayan kısırlık tablosunda tercih edilebilecek yöntemlerden biri aşılama tekniğidir. Bir ya da iki defa uygulanan aşılama yöntemi ile gebelik elde edilemediğinde zaman kaybetmeden yardımcı üreme tekniklerinden faydalanılması önerilir.
Tüp bebek tedavisi, günümüzde başarı oranı en yüksek yardımcı üreme yöntemidir. Açıklanamayan kısırlık tablosunda tüp bebek tedavisinin yüz güldüren neticeler elde etmeyi sağladığını söyleyebiliriz. Çok sayıda çift doğal yollarla hamile kalamadığında ve kısırlığı işaret eden bir bulguya rastlanmadığında tercihini tüp bebek tedavisinden yana kullanıyor. Bu sayede bebek sahibi olma hayalinin gerçeğe dönüşmesi mümkün olabiliyor. Ancak tüp bebek tedavisinin başarısında da kadının yaşı önemli bir faktördür. Bu nedenle özellikle 35 yaş üstü kadınlarda fazla zaman kaybetmeden olası en erken dönemde tüp bebek tedavisine başlanmasında fayda olacaktır. Hamile kalamama konusunda merak ettiğiniz soruları yorum bölümüne yazabilirsiniz.
Merak edenler için –> Hamilelikte mide bulantısı
Kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı konusu ilk defa kürtaj yaptıracak olan kadınların en sık merak ettiği hususlardan biridir. Kürtaj işlem istenmeyen gebelikleri sonlandırmak amacıyla gerçekleştirilen cerrahi bir girişim olarak tanımlanabilir. Ancak ülkemizde kürtaj işlemine dair bazı yasal düzenlemeler de bulunuyor. Kadınların kürtaj yaptırabilmesi için öncelikle gebeliğin 10. haftasını geçmemiş olması şartı vardır. 10 haftalıktan daha büyük gebeliklerde sadece belirli durumlarda ve hekim heyetinin onayı ile kürtaj işlemi yapılabilir.
Evli olan kadınların kürtaj yaptırabilmesi için eşlerinin rızasının olduğuna dair imzalı onay belgesi istenir. Evli olmayan kadınların ise 18 yaşından büyük olmaları durumunda sadece kendi beyanları, gebeliğin sonlandırılması için yeterli olur. Zira kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı endişesi çoğunlukla evlilik dışı gebelik durumu oluştuğunda gündeme gelen bir kaygı oluyor.
Gebeliğin sonlandırılması için yapılan kürtaj işleminde genellikle vakumlu aspirasyon tekniği uygulanıyor. Bu yöntemde cilde kesi uygulanmıyor ve dolayısıyla kürtaj sonrasında dikiş atılması da gerekmiyor. Kürtaj, her ne kadar cerrahi bir girişim olarak değerlendirilmesi gerekse de kesi uygulanan bir teknik değildir. Buna bağlı olarak kürtaj sonrasında iz kalır mı gibi endişelere de gerek olmaz. Çünkü bu işlemden sonra ciltte kesi ya da dikiş izi kalması olanaksızdır. Dışarıdan bakıldığında kürtaj yapıldığında dair genital bölgede herhangi bir iz asla olmaz. Kürtaj olduğum belli olur mu ya da kürtaj yapıldığı anlaşılır mı gibi soruların yanıtlarına da detaylı bir şekilde değineceğiz. Öncesinde e devlette kürtaj çıkar mı sorusunun yanıtı ile başlayalım.
Yazı İçeriği
Kürtaj E-Devlette Çıkar Mı?
Çok sayıda kadının kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı sorusundan kast ettiği aslında yasal belgeler olabiliyor. Bu nedenle e devlet sistemine kürtaj ile ilgili bilgiler işleniyor mu gibi sorular da sorulabiliyor. Öncelikle kişinin e devlet sayfasına kürtaj yaptırdığına dair bilgiler işlenmez. Aynı zamanda kişinin bağlı olduğu sağlık ocağına, aile hekimliği merkezlerine kürtaj yapıldığına dair bir bilgi özel olarak aktarılmaz. Bu işlemin gizlilik esasları kapsamında yapıldığını belirtmemiz gerekir. Sadece adli bir vaka söz konusu olduğunda üçünü kişi ya da kurumlarla bu bilgi paylaşılır. Bunun dışında kişinin rızası olmadan kürtaj yapıldığına dair üçüncü bir kişiye bilgi verilemez.
Daha Önce Kürtaj Yaptırdığımı Doktor Anlar Mı?
Şayet kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı sorusundan kast edilen bir doktorun bunu anlaması olasılığı ise yanıt hem ‘evet’ hem de ‘hayır’ olabilir. Öncelikle az önce de değindiğimiz gibi vakumlu aspirasyon yöntemi ile gerçekleştirilen kürtaj işleminde deri üzerinde asla bir iz kalmaz. Bunun nedeni kesi uygulanmıyor ve dikiş atılmıyor olmasıdır. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yapılan muayenede kürtaj yapıldığına dair bir cilt izi görülmeyecektir. Fiziksel bir iz kalması açısından bakıldığında doktorun kürtaj yapıldığını anlaması mümkün olmaz. Bu arada ultrason görüntülemelerinde de kişinin kürtaj yaptırdığının anlaşılmasının mümkün olmadığını ekleyelim.
Ancak gebelik hormonları kürtaj sonrasında hemen gebelik öncesine dönemez. Birkaç hafta boyunca gebelik hormonları kanda belirli bir seviyede kalmaya devam eder. Eğer herhangi bir nedenle kan tahlili yapılırsa ve kandaki beta hCG hormon ölçümü istenirse, doktor tarafından kürtaj yapıldığının anlaşılması mümkün olur. Bu da sadece kürtaj işlemini takiben birkaç hafta içerisinde kan tahlilinin yapılması durumunda geçerlidir. Birkaç hafta sonrasında ise artık kişinin kanında gebelik hormonu kalmaz. Yapılan testte de çıkması mümkün olmaz.
Özetlemek gerekirse doktor tarafından kürtaj yapıldığının anlaşılması ancak kürtaj sonrasındaki birkaç hafta içerisinde kan tahlili yapılması ve tahlilde de beta hCG hormonunun görülmesi durumunda anlaşılır. Fiziki görünümden, rahim ultrasonu görüntüsünden bu durumun anlaşılması mümkün değildir.
Kürtaj Sicile İşlenir Mi?

Kimi zaman kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı sorusuyla merak edilen aslında hastane kayıtları olabiliyor. Hastanelerde yapılan tüm cerrahi girişimlerin yasalar gereği sağlık sistemine işlenmesi gerekir. Kürtaj da cerrahi bir müdahale olduğundan özel hastanelerde ya da devlet hastanesinde yapılması durumunda yasal sağlık sistemine işlenecektir. Hastaneler kendi sağlık sistemlerine ve e nabız sistemine bu bilgileri aktarmak zorundadır. Burada göz ardı edilmemesi gereken unsur, kişinin e nabız bilgilerinin şifre paylaşımı olmadığı müddetçe sadece kişinin kendisi tarafından görüntüleneceğidir. Şayet e nabız sisteminin şifresini aile bireyleri ya da çevreniz ile kısacası bir başkası ile paylaşmazsanız, sizden başka birinin bu bilgileri görmesi mümkün olmaz. Ancak bir hastaneye başvurduğunuzda daha önce geçirdiğiniz hastalıklar ve yapılan cerrahi işlemlerin hekim tarafından görüntülenmesi mümkün olabilir.
Öğrenmek isteyenler için –> Kürtaj fiyatları
Kürtaj Bilgileri Kaydedilir Mi?
Kürtaj yapıldığına dair bilgiler kişinin ailesi ya da çevresinden herhangi biriyle paylaşılmaz. Kürtaj işlemi hasta mahremiyeti de dikkate alınarak gizli tutulan bir operasyondur. Kişinin ailesinden ya da arkadaş çevresinden herhangi birinin sorması durumunda bile doktorunuz bu bilgiyi paylaşmayacaktır. Daha önce de söz ettiğimiz gibi kadınların kürtaj yaptırdığına dair bilgilerin üçüncü kişi ya da kurumlarla paylaşılması sadece adli vakalarda söz konusu olabilir. Bu durumda bile sadece resmi kurumlara, kurum görevlilerine bilgi aktarılabilir. Kişinin ailesine ya da çevresine bu bilgi verilmez. Dolayısıyla bilgilerin kaydedilmesi gibi endişeler yaşanmasına da gerek olmaz.
Okumanızı öneririz –> Kürtaj sonrası adet görme
Kürtajdan Sonra Neler Olur?
Kürtajdan sonra neler olduğunun merak edilmesinin nedenlerinden biri de çevreye bu operasyonu belli etmemektir. Kadınlar anlaşılmasını istemediklerinden kendilerini nasıl bir sürecin beklediğini de merak edebiliyor. Öncelikle kürtaj sonrasında bir süre kanama yaşayacağınızı belirtmek isteriz. Ancak bu kanama çok şiddetli değildir ve sadece ped kullanımı yeterli olur. Eğer kanama çok şiddetliyse ve şiddetli ağrı eşlik ediyorsa doktorunuza başvurmalısınız. Bunun dışında hem kanama hem de hafif ağrı, adet dönemlerinde yaşandığından daha şiddetli olmaz.
İşlemin yapıldığı gün anestezinin etkilerini yaşayabilirsiniz. Sersemlik hissi, baş ağrısı, ender durumlarda mide bulantısı ve kusma olabilir. Ancak bu şikayetler aynı gün hatta işlemden en fazla 2 – 3 saat sonra kendiliğinden ortadan kalkar. Çoğu hastanın bu şikayetleri hiç yaşamadığını da ekleyelim. Kürtaj sonrasında belirli bir beslenme düzeni uygulanması gerekmez. Çoğu zaman hastalar eve giderek dinlenmeyi tercih ederler. Nedeni ise yorgun hissedilmesidir. Kürtaj sonrasında kişinin kendini iyi hissetmesi halinde hiçbir yaşamsak kısıtlama yoktur. Sadece rahimdeki iyileşme tamamlanana kadar cinsel ilişkiden uzak durulması gerekir. Bu süre hakkında da doktorunuz sizi bilgilendirir.
Kürtaj işlemi kişinin hamile kalma olasılığını etkilemez. Kısırlığa neden olmaz ve aynı zamanda kişinin menopoza girme yaşını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemez. İyileşme sonrasında yine eskisi gibi adet dönemleri yaşanmaya devam eder.
Bilginiz olsun –> Kürtaj sonrası cinsel ilişki
Kürtaj Olduğum Belli Olur Mu?
Kadınlar kürtaj yaptırdığım anlaşılır mı endişesini fiziksel görünümü noktasında da taşıyabiliyor. Bu nedenle gebeliği sonlandırdığım belli olur mu gibi kaygılar da ortaya çıkabiliyor. Rahim ya da vajina bölgesine hiçbir şekilde kesi uygulanmadığından, dikiş atılmadığından dışarıdan bakıldığında kürtaj olduğunuz asla belli olmaz. Kürtaj sonrasında pansuman yapılmasına gerek yoktur ve bu nedenle düzenli olarak pansuman işlemi için sağlık kuruluşlarına gitmeniz de gerekmez. Kürtajın gizli kalması ve belli olup olmayacağı gibi konularda diğer sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.
İlginizi çekebilir –> Kürtaj sonrası hamile kalma
38 haftalık gebelikte bebekler artık dünyaya gelmeye hazır olurlar. Doğum sonrasında solunum yapabilecek organ gelişimlerini tamamlamışlardır. 38 haftalık gebelik döneminde anne adayları da doğum için gün saymaya başlarlar. Bu döneme dair merak edilen soruları yanıtlarıyla birlikte aktarıyoruz.
Yazı İçeriği
38 Hafta Gebelikte Anne Adayının Fiziksel Değişimleri Nelerdir?
Karın bölgesi bu hafta içerisinde daha fazla genişler. Bel bölgesinde ağrı olabilir ve karındaki genişlemeden kaynaklı olarak kaşıntı, uyku ile ilgili sorunlar yaşanabilir. Deride çatlaklar olabilir ve hem bacaklarda hem de genital bölgede varis oluşabilir. Memeden süt gelmesi de normaldir ve meme ucunda çatlaklık, kuruma yahut kaşıntı gibi semptomlar gözlemlenebilir.
38 Hafta Gebelikte Anne Adayının Psikolojik Değişimleri Nelerdir?
Elbette anne adayının psikolojisinde de değişimler olabilir. Fiziksel olarak yaşanan zorluklar ve gebeliğe bağlı şikayetler psikolojik açıdan da anne adaylarının zorlanmasını beraberinde getiriyor. Kaliteli bir uyku süreci yaşanamadığında stres, kaygı bozuklukları görülebilir. Pek çok anne adayında doğum korkusu, doğumdan sonra bebeğe yetememe endişesi gibi durumlar da gözlemleniyor.
38 Hafta Gebelikte Bebeğin Fiziksel Değişimi Nasıldır?
38 haftalık hamilelikte bebekler artık rahmin için daha fazla doldurmuş durumdadır. Hareketlerinde ise bir azalma meydana gelir çünkü rahimde hareket edebilecekleri alan da kısıtlanmıştır. Ancak yine de anne adayları bebeklerinin hareketlerini daha net hissederler. Bu hareketler kimi zaman can yakıcı da olabilir.
Bebeklerin vücudunu saran lanugo isimli tüyler büyük oranda dökülmüş olur. Kalanlar ise doğumdan hemen sonra dökülür. Bebeklerin bu gebelik haftasında sinir sistemlerinin gelişimini çok yüksek oranda tamamladığını belirtmeliyiz. Akciğerleri de doğum sonrasında nefes alabilecekleri kadar gelişmiş olur. Bir anlamda bebekler dış dünya için neredeyse hazır durumda olurlar.
38 Hafta Gebelikte Bebek Kaç Cm Olur?
38 haftalık gebelikte bebeklerin boyu 49 cm dolaylarında olur. Ancak bebeğin cinsiyeti ya da genetik unsurlar gibi hususlara bağlı olarak bebeklerin boylarında ve kilolarında değişiklikler olabileceğini de unutmamak gerekir.
38 Hafta Gebelikte Bebeğin Normal Kilosu Ne Kadar Olmalıdır?
Bebeklerin kilosu 3000 gram ile 3100 gram arasında değişir. Elbette daha az ya da daha çok kilolu olarak da dünyaya gelebilirler. Her bebeğin 38 haftalık gebelikte aynı kiloda olması beklenmemelidir.
38 Hafta Gebelikte Bebeğin Çok Hareketli Olmalı Normal Midir?
Genellikle 38 haftalık gebelikte bebek hareketleri azalır. Rahimde çok rahat hareket edebilecekleri kadar alan kalmamış olur. Ancak kas ve kemik sistemlerinin gelişmiş olması nedeniyle anne adayları bebek hareketlerini daha net ve hatta daha sert bir şekilde hissedebilir. Bu durum kimi zaman bebeklerin aşırı hareketli olduğu şeklinde yorumlanabiliyor.
38 Haftalık Gebelikte Kanama Normal Midir?
Rahmin genişlemesi, mukus tıkacının kanlı bir akıntı şeklinde atılmasına neden olabiliyor. Halk arasında nişan olarak bilinen bu mukusun doğumdan hemen önce atıldığı düşünülür. Oysa doğumdan haftalar öncesinde de mukusun vücuttan atılması söz konusu olabiliyor. Bu durum lekelenme şeklinde bir kanama olduğuna yorumlanıyor. Ancak normal olmayan her türlü akıntının doğumun başlangıcı olabileceğini de unutmamak gerekir. Elbette daha farklı nedenlerle de kanama olabilir ve bu konuda net bir bilgi alınabilmesi için doktora başvurulması gerekir. Böylece gerekli muayene ve tetkikler yapılır. Kanamanın nedeni anlaşılabilir.
38 Hafta Gebeliği Riske Atacak Durumlar Nelerdir?
Gebeliklerde anne adayları pek çok sistemik rahatsızlıktan etkilenebiliyor. Aynı zamanda anne adaylarında mevcut olan hastalıkların da mutlaka doktora iletilmesi gerekiyor. Gebeliği riske atmamak için kullanılan ilaçlar, mevcut şikayetler hakkında da doktora bilgi verilmelidir. İnişli çıkışlı tansiyon gibi durumlar büyük önem taşıyor.
Bu gibi durumları ciddiye almakta fayda olacaktır. Gebelik zehirlenmesi gibi sorunlar bu gebelik haftalarında yaşanabilir. Baş ağrısı, gözde ışık çarpmaları gibi normal olmayan her türlü belirtide doktoru bilgilendirmek gerekir. Anne adayları bu gebelik haftasında kendini çok yormamalı, ağır fiziksel aktivitelerden uzak durmalıdır. Asla gelişigüzel ilaç kullanılmamalıdır.
38 Hafta Gebelikte Vajinada Ağrı, Baskı, Sancı Normal Midir?
Gebeliğin son haftalarında rahimdeki genişleme bir hayli fazladır. Bu durum rahmin bazı organlara ve özellikle de pelvik bölgeye baskı yaptığı anlamına gelir. Vajina bölgesinde ağrı ve sancı olması, kasıklarda bir baskı hissedilmesi gayet normaldir. Ancak vajinal enfeksiyonlarda da benzer ağrı ve sancıların ortaya çıkabileceğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle anne adaylarının özellikle vajinal akıntıyı takip etmesi ve doktoruna bu konuda bilgi vermesi önerilir.
38 Hafta Gebelikte Dikkat Edilmesi Gerekenler?
Hamileliğin 38. haftasında şiddetli baş ağrısı, görmede bulanıklık olması, karın bölgesinde şiddetli ağrı olması ya da bebeğin hareketlerinin hiç hissedilmemesi gibi durumlarda zaman kaybetmeden doktora başvurulması önemlidir. Bu belirtiler yaşandığında bebeğin hareketleri azalmış olsa bile doktora bilgi verilmelidir. 38 haftalık gebelik döneminden sonra doğumun her an başlayabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle anne adaylarının araç kullanmaması, seyahate çıkmaması gibi bazı tedbirler almasında fayda olacaktır.
38 Hafta Gebelikte Yapılması Gereken Testler Nelerdir?
Bebeğin ultrason ile kontrolünün sağlanması önemlidir. Hangi pozisyonda olduğu, kalp atışları, amniyon sıvısının miktarı yapılan kontrolde değerlendirilir. NST ile bebeğin kalp atışlarının kontrol edilmesi de mümkündür. Rahimdeki kasılma durumu da gözden geçirilir. Anne adayında şüpheli bir durumun olmaması ya da bir hastalığın bulunmaması gibi durumlarda ileri tetkiklerin yapılmasına da ihtiyaç duyulmaz.
38 Hafta Gebelikte Cinsel Birliktelik Yaşanır Mı?
Anne adaylarının fiziksel olarak yaşadığı sıkıntılar ve psikolojik durumu nedeniyle 38 haftalık gebelikte cinsel ilişki yaşanması zor olabilir. Aynı zamanda sperm içinde bulunan prostoglandin adlı madde nedeniyle doğum sancılarının başlaması ihtimali de vardır. Bu bilgileri de dikkate alınmasında fayda olacaktır.
Merak edenler için –> 37.hafta gebelik
38 Hafta Gebelik Doğum Belirtileri Nelerdir?
Gebeliğin 38. haftasında katın bölgesi çok belirgindir ve diğer gebelik haftalarına nazaran aşağı doğru inmiş bir görünüm alır. Karnın aşağı doğru inmiş olması, anne adaylarının mide ile ilgili şikayetlerinin azalmasını, ortadan kalkmasını sağlar. Doğum başlamadan hemen önce nişan olarak adlandırılan mukus salgı vücuttan atılır. Sonrasında ise alt bel bölgesinde, kasıklarda kasılmalar meydana gelir ve bu kasılmalar uyluk kemiklerinde de hissedilebilir.
Kasılmalarla beraber bebeğin içinde bulunduğu amniyon sıvısı vajinal yolla akar. Bazı anne adaylarında ‘suyun gelmesi’ olarak adlandırılan bu durum kasılmalardan hemen önce de olabilir. Bebek doğum kanalına ilerler ve bu da anne adaylarının tuvalete çıkma isteğine benzer bir his yaşamasına neden olur.
38 Hafta Gebelikte Lekelenme Normal Midir?
Bu gebelik haftasında hafif lekelenme şeklindeki kanama, doğumu düşündürür. Gebelikte rahim ağzını kapatan ve halk arasında ‘nişan’ olarak adlandırılan bir mukus salgı bulunur. Bu mukus salgı, rahmin genişlemesiyle beraber vücuttan atılabilir. Çoğunlukla şeffaf yapıda bir salgı görünümünde olan mukus, kimi zaman kanlı bir görünüme de sahip olabilir.
Lekelenme olarak adlandırılan tablo aslında bu mukus salgının atılmasından kaynaklanabilir. Aynı zamanda rahim ağzında enfeksiyon olması, vajinitler gibi bazı sağlık sorunları da lekelenme şeklinde kanamaya yol açabiliyor. 38 haftalık gebelik hakkında sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.
Bilginiz olsun –> 36.hafta gebelik
Artık doğuma kısa bir zamanın kaldığı 37 haftalık gebelik konusunda anne ve baba adaylarının en çok merak ettiği hususları sizler için aktarıyoruz.
Yazı İçeriği
37 Hafta Gebelik Kaç Aylık Eder?
Hamileliğin 37 haftası, 8 aylık hamile olduğunuz anlamına gelir. 8 ay 3 haftalık gebelik dönemi, hamileliğin son trimester dönemidir.
37 Hafta Gebelik Bebek Kilosu Ve Boyu Ne Kadar Olmalıdır?
Bebeklerin 37 haftalık gebelikte boyları 47 cm ile 49 cm arasında değişir. Ağırlıkları ise 2900 gram ile 3100 gram arasındadır. Ancak her bebeğin her gebelik haftasında aynı uzunlukta ya da aynı ağırlıkta olmasını beklememek gerekir. Yapılan görüntüleme tetkiklerinde bebeklerin ağırlığının bu referans aralığında olmaması, mutlaka bir gelişim sorunu ya da anomali olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır.
37 Hafta Gebelik Doğuma Ne Kadar Kaldı?
Doğum genellikle hamileliğin 38. haftası ile 40. haftası arasında gerçekleşir. Bu nedenle 37 haftalık hamilelik döneminde doğuma sadece 1 hafta kalmış olabileceği gibi 2 ya da 3 hafta da kalmış olabilir. Hamileliklerin % 10’unda doğum gebeliğin 42. Haftasında oluyor ve bu bilgiyi de göz önünde bulundurmakta fayda olacaktır. Bu durumda doğuma daha uzun bir süre var demektir. Önemli olan 38 haftalık gebelikten sonra doğumun her an başlayabileceğini anne adaylarının biliyor olması ve hazırlıklarını da bu doğrultuda gerçekleştirmesidir.
37 Hafta Gebelik Kontrolleri Ve Testleri Nelerdir?
Anne adaylarının hamilelik dönemi boyunca kontrollerini aksatmadan yaptırması büyük bir önem taşır. Bu sayede hem anne adayının hem de bebeğin sağlık durumunun gözden geçirilmesi mümkün olabilir ve olası problemlerin erken dönemde saptanması da mümkün hale gelir. 37 haftalık hamilelikte ise mutlaka ultrason görüntülemesinin gerçekleştirilmesi ve bebeğin sağlık durumunun gözden geçirilmesi gerekir.
Bebeğin içinde bulunduğu amniyon sıvısının miktarı, bebeklerin boyu ve kilosu da bu görüntüleme ile incelenir. Aynı zamanda bebeklerin kalp atışlarının, kan akış hızlarının kontrol edilebilmesi için NST işlemine de gerek duyulur. Sadece 20 dakika içerisinde tamamlanan NST ile rahimdeki kasılmaların da izlenmesi mümkün olabiliyor. Eğer anne adayında kronik bir rahatsızlık varsa bu yönde de bazı kontroller yapılabilir.
37 Hafta Gebelik Muayenesi Nasıl Yapılır?
37 haftalık hamilelikte muayene, jinekolojik muayene masasında yapılır. Ultrason yardımı ile bebeğin baş çevresi, kilosu değerlendirilir ve benzer ölçümler yapılarak genel olarak gelişimlerinin gözden geçirilmesi sağlanır. Bununla birlikte vajinadan 2 parmakla girilerek çatı kemiğinin bebeğin doğumu için uygun olup olmadığının kontrol edilmesi de sağlanır. Bu muayeneler, gebeliğin önceki haftalarında gerçekleştirilen rutin kontrollerden çok farklı değildir. Anne adayına acı veren, herhangi bir rahatsızlık yaratan kontroller olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
37 Hafta Gebelik Bebekteki Değişimler Nelerdir?
Bu gebelik haftasında bebeklerin gelişimi çok yüksek bir oranda tamamlanmış olur. Ancak gelişim süreçlerinin % 100’ünün tamamlandığından da söz edemeyiz. Örneğin bebeklerin akciğerleri ve beyni gelişimini bu gebelik haftasında da devam ettirir. Bazı karaciğer enzimleri tam olgunlaşmamış olur ve bu durum da 37 haftalıkken doğan bebeklerin solunum noktasında çeşitli sıkıntılar yaşamasına sebebiyet verir. Kanda bilirubin fazlalığı mevcut olduğundan anne sütünün sarılığı daha uzun sürede geçer.
37 haftalık hamilelikte bebeklerin sindirim sistemlerinde mekonyum adlı yapışkan yapıda ve yeşil renkli dışkı artık oluşmaya başlar. Bununla birlikte bebekler doğumdan hemen sonra ilk dışkılamasını yapmaya da hazırlanırlar. Bebeklerin vücudunu kaplayan ve lanugo adı verilen tüyler büyük ölçüde dökülmüş olsa da halen vücutlarının çeşitli bölgelerinde bu tüyler bulunuyor olabilir. Bazı bebeklerde tüylerin bir kısmı doğumdan sonra dökülür. Anne karnındaki bebekler hafifçe aşağı doğru yerleşmeye başlar. Bu da özellikle alt karın bölgesinde baskı ve hafif ağrı hissedilmesini beraberinde getirebilir.
37 Haftalık Gebelik Ağrıları Nasıldır?
Gebeliğin bu son haftalarında anne adaylarının yaşadıkları ağrıların şiddeti oldukça değişkendir. Bazı anne adayları ağrılar nedeniyle sağlık kuruluşuna başvurma gereği hissedebilir. Bazı anne adayları ise ağrıları ‘belli belirsiz’ olarak tarif edebilir. Elbette kişinin ağrı eşiği ile de ilgili bir durumdur. Gebelik ağrıları bu dönemde düzensiz olabilir ve aniden başlayarak ani bir şekilde kesilebilir. Eğer erken doğum söz konusu değilse yaşanan ağrılar ritmik değildir. Bel bölgesinden aşağı doğru yayılan sancılar da hissedilebilir.
37 Hafta Gebelikte Baş Ağrısı Yaşanır Mı?
Anne adayları gebeliğin 37 haftasında yaşadıkları baş ağrılarını mutlaka dikkate almalıdır. Tansiyon ölçümünün yapılması ve tansiyonla ilgili bir orun varsa derhal doktora bilgi verilmelidir. Şayet tansiyon 14 -9 ve üzerindeyse, yüksek tansiyona görme sorunları, mide üstü hassasiyet gibi şikayetler de eşlik ediyorsa zaman kaybetmeden bir doktora başvurulmasında fayda olacaktır.
37 Hafta Gebelik Bebek Çok Hareketli Normal Midir?
Bu gebelik haftasında bebeklerin hareketlerinde çok fazla değişim olmaz. Ancak bebek artık daha büyüktür ve bu nedenle anne adayları bebeklerinin hareket ettiğini daha net hissedebilirler. Kimi zaman bebek hareketleri daha fazla hissedilebilir ve bu da bebek aşırı hareketli gibi algılanabilir.
37 Hafta Gebelik Beslenme Nasıl Olmalıdır?
Protein, kalsiyum ve vitamin yönünden zengin, mideyi yormayan, kolay hazmedilen yiyeceklerin tüketilmesi tavsiye edilir. Az tuzlu yemekler yenmeli, tatlı tüketiminde ve meyve tüketiminde aşırıya kaçılmamalıdır.
37 Hafta Gebelik Cinsel İlişki Nasıl Olmalıdır?
Gebeliğin takibini yapan doktor tarafından bir yasak, kısıtlama getirilmediyse 37 haftalık gebelikte cinsel ilişkiye girilebilir.
37 Haftalık Gebelik Doğum Belirtileri Nelerdir?
Vajinadan şeffaf sıvı gelmesi, doğumun en net habercisidir. Ritmik olarak belirli aralıklarla kasılmalar olması da doğumun belirtilerinden biridir.
37 Hafta Gebelik Egzersizleri Nelerdir?
Doğumun yaklaştığı bu gebelik haftasında en ideal egzersiz yönteminin yürümek olduğunu söyleyebiliriz. Temiz havada, topuksuz, rahat ayakkabılar kullanarak yürümek anne adayları için rahatlatıcı olacaktır. Aynı zamanda yoga ya da pilates de yapılabilir.
37 Hafta Gebelik Kasık Ağrısı Yaşanır Mı?
Elbette 37 haftalık gebelik döneminde kasık ağrısı yaşanabilir ve bu durum normaldir. Nedeni ise rahmin büyümesi, pelvik bölgeye baskı yapmasıdır.
37 Hafta Gebelik Akıntı Ne Anlama Gelir?
Gebeliğin bu haftaların vajinal akıntıda bir miktar artış olabilir. Ancak akıntının kanlı olması, kahverengi ya da yeşil renkte olması, kötü kokması gibi durumlarda bir problem olduğu düşünülür. Kahverengi akıntı durumunda da doktorunuzu bilgilendirmeniz önemlidir.
İlginizi çekebilir –> 36.hafta gebelik
37 Hafta Gebelik Mide Bulantısı Normal Midir?
Gebeliğin bu haftasında midede ekşime olması, mide yanması, mide bölgesinde ağrı hissedilmesi gibi şikayetler olabilir. Rahim bu gebelik haftasında artık iyice büyümüştür ve mide üst kapağını itebilir. Bu da mide asidinin yemek borusuna kaçmasına yol açar ve bu gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Şikayetleri azaltmak için aşağıdaki yöntemleri deneyebilirsiniz:
- Yüksek yastıkta yatmak
- Yemeklerden hemen sonra uzanmamak, mümkünde yürüyüş yapmak
- Kızartma türü yemeklerden ve baharatlardan uzak durmak
- Bol su tüketmek
37 Haftalık Gebelikte Bebek Ölümü Nasıl Anlaşılır?
Bebeklerin anne karnında yaşamını yitirdiğinin anlaşılması, bebek hareketlerinin aniden durması ile mümkün olabilir. Bebek hareketleri uzun süre hissedilmediğinde doktora başvurulması önemlidir. Bu gibi durumlarda tatlı yiyecekler tüketilmesi ve uzanma pozisyonuna geçilmesi önerilir. Eğer halen bebek bir tepki vermiyorsa doktora başvurulmalıdır. Doktor tarafından yapılan tetkiklerle bebeğin yaşamını yitirdiği anlaşılabilir. 37 haftalık hamilelik ile ilgili olan sorularınızı altta yer alan yorum bölümüne yazabilirsiniz.
Merak edenler için –> 35.hafta gebelik